Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, Balçova Termal Otel’de sivil toplum kuruluşları temsilcileri ile bir araya geldi. İzmir Valisi Mustafa Toprak’ın katılımıyla düzenlenen toplantıda konuşan Yıldırım, siyaset üzerine konuşmayacağını söyledi ancak konu yine başkanlık sistemine geldi. Vatandaşların başkanlık sistemiyle bir sorunu olmadığını belirten Yıldırım, “Günden güne başkanlığa ilgi artıyor. Sorun siyasette. Maalesef siyaset Türkiye’de istenen olgunluğa gelmedi. Ben de bir siyasetçiyim. Biz siyasette birinci kademedeyiz henüz. Birinci kademe, sorunların tanımında anlaşamamaktır. Şu anda Türk siyasetinde sorunların tanımında anlaşamama var. Gelişmiş demokrasilerde sorunların tanımında bir anlaşmazlık yok. Biz oraya henüz gelemedik. Biz sorunların tanımını henüz konuşuyoruz. Demokrasimizin yol alması gereken epey zaman var. Biz ne kadar birbirimizle uğraşırsak o kadar enerjimizi boşa tüketiriz. Bunu da dışarıdakiler görüyor. Bugün başına iş gelen devletlerin niye bu hale geldiklerine bakın, bunu göreceksiniz. Onun için asla öyle bir oyuna gelmememiz gerekir” diye konuştu.
“BAŞKANLIK SİSTEMİ İLE BELEDİYE BAŞKANI SEÇİMİ ARASINDA FARK YOK”
Yeni Anayasa hakkında da değerlendirmelerde bulunan Yıldırım, milli irade dışında yapılan Anayasaya karşı durduklarını, derli toplu, temel hakları ve ödevleri düzenleyen, çok geniş olmayan bir metne ihtiyaç olduğunu söyledi. 82 Anayasasında parlamenter sistemin öngörüldüğünü ifade eden Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü: “Amenna ama Anayasayı okuduğumuzda cumhurbaşkanının yetkileri var. Yetkileri o dönemde o kadar geniş tutmuşlar ki, parlamenter sistemi olmasına rağmen Fransa’daki yarı başkanlık sisteminin neredeyse tıpa tıp aynısı. Tek fark Fransa’da başkan parlamentoyu feshediyor. Bizde ediyor ama belirli şartları var. Bu kadar benzer, adı parlamenter sistem. İki tercihimiz var. Biri, tekrar güçlendirilmiş parlamenter sistemine geçeceğiz ya da üniter başkanlık sistemine geçeceğiz. Bazıları ‘Türkiye bölünecek, eyaletlere ayrılacak’ diyor. Bunlar külliyen yalandır, yanlıştır, kasıtlıdır. Başkanlık sistemi ile belediye başkanı seçimi arasında hiçbir fark yok. Tek farkı var, belediye başkanı 10 dönem seçilebilir iyi çalışırsa. Başkanlıkta artık diktatörlüğe dönüşmesin diye iki dönem şartı getirilmiş iyi çalışsa bile. Niye başkanlık sisteminde ısrar ediyoruz? 7 Haziran’da Türkiye’nin yaşadıklarını gördünüz.”
“MÜLTECİLER DEVLET KURSA 24. BÜYÜK DEVLETİ HALİNE GELİYOR”
Konuşmasında, Türkiye gündemi ve mülteci sorununa da dikkat çeken Yıldırım, şunları söyledi: “Ülkemizin Güneydoğu bölgesinde bir büyük oyun tezgahlanıyor. Bu oyun esasen Osmanlı coğrafyasının değişmesinden sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra yaratılan bir proje. 100 yıl sonra bölgeyi tekrar hareketlendirmek, tesis edilmiş kardeşliği bozmak için yoğun bir çalışma var. Bir yandan Türkiye içerisinde terörü cesaretlendirerek, milletimizin huzurunu bozma gayretleri varken, bir yandan da bölgeyi maalesef kan gölüne çevirdiler. Bugün dünyada yaşayan her 122 insandan biri mülteci konumuna düştü. Eğer mülteciler ayrı devlet kursa dünyanın 24. büyük devleti haline geliyor. O insanlar niye bıraksın yurdunu? Malı mülkü, soyu sopu orada ama yaşam hakkı en kutsal haktır. Maalesef onu bile çok gördüler. Uygar dünya bölgede olanlara gözünü kapamış kulağını tıkamış izliyor.”
“BİRLEŞMİŞ MİLLETLERİN BÜYÜK BİRADERLERİ”
“Daha ne kadar Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de masum insanlar hayatını kaybedecek?” diye soran Yıldırım, küresel siyasette söz sahibi olan “beş kardeşlerin”, “Birleşmiş Milletler’in büyük biraderlerinin” büyük yanılgı içinde olduğunu dile getirdi. İnsanlığa ve insan onuruna sahip çıkan tek ülkenin Türkiye olduğunu belirten Yıldırım, “Bu bizim inancımızın gereğidir. Bize yakışanı yaptık. Fırsatçılığı değil insanlığı tercih ettik. Bu kadar acı tecrübe yetmezmiş gibi Halep’te yaşayan insanları da yerlerinden etmeye çalışıyorlar. ‘Nasıl olsa Türkiye bunları alır’ diyorlar. Türkiye gayet tabii her türlü imkanını zorlayarak dardaki herkese yardım eder ama bu yol yol değildir. Bu gidişat gidişat değildir. Daha fazla kan dökülmesinin önüne geçmek için tarihin verdiği sorumluluğu yerine getirilmeli. Sadece insanlar ölmüyor. İnsanlık da ölüyor. Küresel barışın sağlanması için mutlaka Birleşmiş Milletler yapısının tekrar gözden geçirilmesi gerekiyor” dedi.
“VATANDAŞLA ARAMIZDAN ÇIKIN”
Türkiye’nin terörle ilgili konulara yabancı olmadığını ancak bu süreci çok hoyratça kullanarak Türkiye’yi meşgul edecek organizasyonlar yapıldığını söyleyen Yıldırım, şöyle devam etti: “İçerideki terör unsurlarını destekleyen sözüm ona komşularımız var. Bu komşular geçmişte dara düştüklerinde onların yanında yer aldık. Eli kanlı terör örgütüne bir çift lafım var; bu yol çıkmaz bir sokaktır. Bu yoldan vazgeçin. Vatandaşlarımızla aramızdan çıkın. PKK terör örgütünün Kürtler diye bir sorunu yok. Ne var? Orada yaşayan Kürt vatandaşlarımızın terör örgütü gibi bir sorunları var. Bizim görevimiz terör örgütünü etkisiz hale getirmek, Türkiye’nin gücünü, enerjisini yok eden beladan kurtarmak. Büyük bedel ödediğimiz toprakların bölünmesine asla izin vermeyeceğiz ve terörü Türkiye’nin gündeminde en alt sıraya getirmeye kararlıyız. Bunun için milletimizin desteği tamdır. Çünkü hiç kimse kazanımlarının bir hiç uğruna yok olmasını istemiyor. Irak, Suriye, Mısır, Ukrayna, Yemen ne hale geldi. Onun için çok dikkatli olacağız.”
“4 BİN 500 İNSANI KURTARMIŞ OLDUK”
İnsan kaçakçılarına yönelik baskınlar yapıldığını da sözlerine ekleyen Yıldırım, sözlerini şöyle tamamladı: “Ege’de göçmenler maalesef denizde hayatlarını kaybediyorlar. Bunu ticarete dönüştüren vicdansızlar var. İzmir’in de adı sık geçiyor. Marmaris’ten Çanakkale’ye kadar olan sahil bandında en çok ismi geçen illerden biri İzmir. Çeşitli ihbarları değerlendirerek belirli yerlere baskın yaptık. 80’in üzerinden merdiven altı dediğimiz güvenliksiz şişme bot ele geçirip imha ettik. Her bir botta 40-50 kişi olduğunu düşünürsek, ölüme seyre çıkan 4 bin-4 bin 500 insanı kurtarmış olduk. Bir insanı bile kurtarmak bütün bir cihanı yaşatmak anlamına geliyor. Hepimizin sorumluluğu büyük. ‘Bana ne’ diyemeyiz. Bu ülkenin başını ağrıtan her işten hepimiz sorumluyuz. Dün herkesin başını ağrıtan, dost bildiklerimizin başını ağrıtan terör grupları bugün onlara dost oldu. Bunu da ibretle izliyoruz. Bunlar tesadüfi değil. Bunların her birinin arkasında hesap-kitap var. Onların bilmediği şey; bizim dostluğumuz çok kıymetlidir ama düşmanlığımız da çok şiddetlidir. Bunu da bir yere not etsinler."