“CUMHURBAŞKANIMIZIN LİSTELERE MÜDAHİL OLMA GİBİ DURUM SÖZ KONUSU DEĞİL”
Milletvekili aday listesinin oluşmasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir dahlinin olup olmadığını sorulması üzerine Başbakan Davutoğlu, “Öyle bir intiba veriliyor ki, Sayın Cumhurbaşkanımızla biz sanki yıllardır ayrı gelenekte ayrı çizgilerdeydik ve ayrı ekiplerle çalışıyorduk da ayrı ayrı ekipler aday tespitinde çalıştı. Kime yakın adaylar olduğu konusunda bir ağırlık hesabı yapıldı ve bir sonuca ulaştı.
Bu son derece yanmış bir algı. Geçen sene bu vakitler Cumhurbaşkanımızın en yakın çalışma arkadaşlarından birisi bendim. O Başbakandı, ben Dışişleri Bakanıydım. Onun ekibi benim ekimdi, benim ekibim onun ekibiydi. Ben Başbakan olduktan sonra Sayın Cumhurbaşkanımıza ‘Cumhurbaşkanlığında kimlerle çalışmak istersiniz’ diye konuştuk. Bazı arkadaşlar Başbakanlıkta, bazı arkadaşlar Cumhurbaşkanlığına gitti. Geçen sene 30 Mart seçimlerine giderken hangi ekip hangi mantıkla bir aradaysa, 7 Haziran seçimlerine giderken aynı ekip aynı mantıkla bir arada. ‘Davutoğlu’nun ekibi, Cumhurbaşkanının ekibi’ diye bir ayrım yapmak sunidir ve gerçekleri yansıtmaz.
İnsanların yüreklerindeki sevgiyi nasıl parçalayabilirsiniz ki, bu insanlar, dava arkadaşlarımız aynı muhabbetle Cumhurbaşkanımıza da bana da bağlılar, bu bağlılıklarını gösterdiler. Geçtiğimiz bir MYK’da arkadaşlara dışarıya farklı görüntü vermek isteyenlere işareten söyledim, ‘Cumhurbaşkanımızın yanında olmayan benim yanımda olmasın’ dedim. Böyle bir ayrım noktasına getirmek isteyen kim varsa. Ekip olarak bir dava yolculuğu, bir arkadaşlık, bir siyaset felsefesi yolculuğu olarak ‘Cumhurbaşkanının ekibi, Başbakan’ın ekibi’ diye bizim bir yaklaşımımız olamaz.
Ama devletin kurumsal işleyişi bağlamında Cumhurbaşkanımızın yeri bellidir, Başbakan olarak benim yerim bellidir. Anayasal olarak Cumhurbaşkanımız siyasetin üstünde ve tarafsız bir konumdadır. Listelere müdahil olma gibi durum söz konusu değil. Cumhurbaşkanımıza yakın denilen isimlerin çoğu benimde yıllarca beraber olduğum arkadaşlar. Bana yakın olduğu söylenen isimler geçmişte Cumhurbaşkanımızın başdanışmanlığını yapmış arkadaşlar. Eski Türkiye’nin alışkanlarında ısrar ediliyor. ‘Şunun yanında olanlar, bunun yanında olanlar’ böyle bir şey söz konusu değil.
Cumhurbaşkanımızın bazı hassasiyetleri yansımış olabilir ki, nasıl olur bu, ben herhalde Cumhurbaşkanımızla 12 yıl birlikte çalışmış birisi olarak Cumhurbaşkanımızın hassasiyetlerini en yakından bilen benim, bunun için Cumhurbaşkanımız ile saatlerce görüşmeye ihtiyaç yok. Benim hassasiyetlerimi de herkesten daha yakın bilen Cumhurbaşkanımızdır. Bazen konuşmadan da anlaşılan, sadece bakışlarla da bir takım meselelerin çözülebileceği rahat bir ilişkiden söz ediyoruz. Yorumları okuduğumda sadece bazen tebessüm ediyorum.
Bütün aday belirleme sürecinde benimde, üst kuruldaki arkadaşlarında esas aldığı belli kriterler oldu. Türkiye ve bizim yürüttüğümüz projelere, çözüm sürecine duyulan aidiyet, AK Parti’nin vizyonunu benimseme, nerede nasıl katkı yapabileceği, ulusal ölçekte ve yerel ölçekte katkı yapmak, bütün bunları ortaya koyduğumuzda hiçbirinde benim şöyle bir kriterim olmadı, ‘bana kimler yakın’ diye bir kriter bu süreçte olmadı. Saatlerce süren müzakereler sonucunda çıkan bir tablo” diye konuştu.
Bu son derece yanmış bir algı. Geçen sene bu vakitler Cumhurbaşkanımızın en yakın çalışma arkadaşlarından birisi bendim. O Başbakandı, ben Dışişleri Bakanıydım. Onun ekibi benim ekimdi, benim ekibim onun ekibiydi. Ben Başbakan olduktan sonra Sayın Cumhurbaşkanımıza ‘Cumhurbaşkanlığında kimlerle çalışmak istersiniz’ diye konuştuk. Bazı arkadaşlar Başbakanlıkta, bazı arkadaşlar Cumhurbaşkanlığına gitti. Geçen sene 30 Mart seçimlerine giderken hangi ekip hangi mantıkla bir aradaysa, 7 Haziran seçimlerine giderken aynı ekip aynı mantıkla bir arada. ‘Davutoğlu’nun ekibi, Cumhurbaşkanının ekibi’ diye bir ayrım yapmak sunidir ve gerçekleri yansıtmaz.
İnsanların yüreklerindeki sevgiyi nasıl parçalayabilirsiniz ki, bu insanlar, dava arkadaşlarımız aynı muhabbetle Cumhurbaşkanımıza da bana da bağlılar, bu bağlılıklarını gösterdiler. Geçtiğimiz bir MYK’da arkadaşlara dışarıya farklı görüntü vermek isteyenlere işareten söyledim, ‘Cumhurbaşkanımızın yanında olmayan benim yanımda olmasın’ dedim. Böyle bir ayrım noktasına getirmek isteyen kim varsa. Ekip olarak bir dava yolculuğu, bir arkadaşlık, bir siyaset felsefesi yolculuğu olarak ‘Cumhurbaşkanının ekibi, Başbakan’ın ekibi’ diye bizim bir yaklaşımımız olamaz.
Ama devletin kurumsal işleyişi bağlamında Cumhurbaşkanımızın yeri bellidir, Başbakan olarak benim yerim bellidir. Anayasal olarak Cumhurbaşkanımız siyasetin üstünde ve tarafsız bir konumdadır. Listelere müdahil olma gibi durum söz konusu değil. Cumhurbaşkanımıza yakın denilen isimlerin çoğu benimde yıllarca beraber olduğum arkadaşlar. Bana yakın olduğu söylenen isimler geçmişte Cumhurbaşkanımızın başdanışmanlığını yapmış arkadaşlar. Eski Türkiye’nin alışkanlarında ısrar ediliyor. ‘Şunun yanında olanlar, bunun yanında olanlar’ böyle bir şey söz konusu değil.
Cumhurbaşkanımızın bazı hassasiyetleri yansımış olabilir ki, nasıl olur bu, ben herhalde Cumhurbaşkanımızla 12 yıl birlikte çalışmış birisi olarak Cumhurbaşkanımızın hassasiyetlerini en yakından bilen benim, bunun için Cumhurbaşkanımız ile saatlerce görüşmeye ihtiyaç yok. Benim hassasiyetlerimi de herkesten daha yakın bilen Cumhurbaşkanımızdır. Bazen konuşmadan da anlaşılan, sadece bakışlarla da bir takım meselelerin çözülebileceği rahat bir ilişkiden söz ediyoruz. Yorumları okuduğumda sadece bazen tebessüm ediyorum.
Bütün aday belirleme sürecinde benimde, üst kuruldaki arkadaşlarında esas aldığı belli kriterler oldu. Türkiye ve bizim yürüttüğümüz projelere, çözüm sürecine duyulan aidiyet, AK Parti’nin vizyonunu benimseme, nerede nasıl katkı yapabileceği, ulusal ölçekte ve yerel ölçekte katkı yapmak, bütün bunları ortaya koyduğumuzda hiçbirinde benim şöyle bir kriterim olmadı, ‘bana kimler yakın’ diye bir kriter bu süreçte olmadı. Saatlerce süren müzakereler sonucunda çıkan bir tablo” diye konuştu.
“ŞÖHRET PEŞİNDE DEĞİLİZ, HİZMET VE BELLİ BİR SİYASİ FELSEFEYİ YERLEŞTİRME PEŞİNDEYİZ”
“Listede geçmiş dönemlere oranla popüler isimler, yıldız isimler olmadığı göze çarpıyor, bunun nedeni nedir” şeklindeki soruya cevap veren Başbakan Davutoğlu, siyasette yıldız arayışı içinde olmadıklarını kaydederek, “Biz bir konsere veya futbol maçına çıkmıyoruz. Adaylar içinde sanatkarlar da var, kamuoyunun yakından tanıdığı yazarlar, entelektüeller de var” şeklinde konuştu. Yıldız ekip gibi bir görüntü ortaya koymaktansa Eflatun’un ‘adalet her şeyin hakkını vermek ve olması gereken yere koymaktır’ prensibini hatırlatan Davutoğlu, “Sadece popülerlik üzerinden aday tespitine başladığınızda o kişileri popülerlik üzerinden de kaybedebilirsiniz. Siyasette popüler arayış bir müddet sonra popülizme yönelir. Ne aradık biz flaş isimler, yıldız isimlerin ötesinde; AK Parti’nin omurgası var, 12 yılın geleneği var.
Bu gelenekse süreklilik sağlayacak unsurlar, bu geleneği yenileyecek entelektüel, profesyonel, sosyal birikime sahip unsurlar. Bunların bir kısmı şimdi bilinmiyor ama belki 2 sene sonra şuanda sıradan gibi görünün isimler en popüler siyasetçi haline dönüşecek. Bunlara o hakkı vermek lazım. Yeni nesil bir siyasetçinin, devlet adamının devreye girmesi lazım. Ben Başdanışman olarak ilk görevi olarak görev aldığımda, genel yayın yönetmenleri ile yapılan bir toplantıda, o toplantıda olanlardan çok azı beni tanıyordu, bir kısmı beni gazeteciler arasında sanıyordu. Akademik çevrelerde gayet iyi bilinirdim ama bazı kesimlerde bilinmeyebilir. Bilinir olmak tek kriter olduğu zaman şöhret öne çıkıyor, şöhret de siyasette en büyük afettir. Eğer o şöhret dürtüsü bilinir olmayla kesiştiği andan itibaren hep bilinir olmak kaygısıyla davranan başka bir siyasi elit çıkıyor. Ben şuna baktım; bu geleneği kimlerle devam ettirebilirim, kimlerle yenileyebilirim, bunun içinde şöhretten daha çok ehliyete, liyakate, öze baktım. Üçüncü olarak bu geleneği kimlerle çeşitlendirebilirim.
2007-2011’de, kimleri kast ediyorsunuz şöhret diye, Hakan Şükür ise kast edilen, Hakan’ı zikretmem bizden ayrılması dolayısıyla değil. Popülarite dediğiniz için söylüyorum, bizim şuan ki listeye baktığınız zaman, entelektüel yelpazeye, Orhan Miroğlu’ndan Marker Esayan’a, Muhsin Kızılkaya’dan Ozan Ceyhun’a kadar, isimleri zikrederken diğer arkadaşları ihmal etmek dolayısıyla haksızlık yapmak istemiyorum ama yelpazenin çeşitliliği çarpıcı. HDP listelerine bakanlar yeni unsurlarını görüyorlar da bu isimlerden bir kısmının geçmişte, o zaman ki BDP’de siyaset yaptığını veya bazılarının MHP’de siyaset yaptığını, bazılarının CHP’de Avrupa Parlamentosu'nda siyaset yaptığını unutuyorlar. Listelere iyi bakarsanız bu unsurların hepsi var. Bunlar şöhret, bilinir oldukları için değil, şuana kadar sergiledikleri entelektüel, siyasi performans, sosyal etik performansı dolayısıyla seçildiler. Herhangi beklenti ile geldikleri anda bilinsin ki, bu 550 kişi aynı değerdedir, hiç kimsenin özel bir konumu yok. Şöhret peşinde değiliz, hizmet ve belli bir siyasi felsefeyi yerleştirme peşindeyiz” şeklinde konuştu.
Bu gelenekse süreklilik sağlayacak unsurlar, bu geleneği yenileyecek entelektüel, profesyonel, sosyal birikime sahip unsurlar. Bunların bir kısmı şimdi bilinmiyor ama belki 2 sene sonra şuanda sıradan gibi görünün isimler en popüler siyasetçi haline dönüşecek. Bunlara o hakkı vermek lazım. Yeni nesil bir siyasetçinin, devlet adamının devreye girmesi lazım. Ben Başdanışman olarak ilk görevi olarak görev aldığımda, genel yayın yönetmenleri ile yapılan bir toplantıda, o toplantıda olanlardan çok azı beni tanıyordu, bir kısmı beni gazeteciler arasında sanıyordu. Akademik çevrelerde gayet iyi bilinirdim ama bazı kesimlerde bilinmeyebilir. Bilinir olmak tek kriter olduğu zaman şöhret öne çıkıyor, şöhret de siyasette en büyük afettir. Eğer o şöhret dürtüsü bilinir olmayla kesiştiği andan itibaren hep bilinir olmak kaygısıyla davranan başka bir siyasi elit çıkıyor. Ben şuna baktım; bu geleneği kimlerle devam ettirebilirim, kimlerle yenileyebilirim, bunun içinde şöhretten daha çok ehliyete, liyakate, öze baktım. Üçüncü olarak bu geleneği kimlerle çeşitlendirebilirim.
2007-2011’de, kimleri kast ediyorsunuz şöhret diye, Hakan Şükür ise kast edilen, Hakan’ı zikretmem bizden ayrılması dolayısıyla değil. Popülarite dediğiniz için söylüyorum, bizim şuan ki listeye baktığınız zaman, entelektüel yelpazeye, Orhan Miroğlu’ndan Marker Esayan’a, Muhsin Kızılkaya’dan Ozan Ceyhun’a kadar, isimleri zikrederken diğer arkadaşları ihmal etmek dolayısıyla haksızlık yapmak istemiyorum ama yelpazenin çeşitliliği çarpıcı. HDP listelerine bakanlar yeni unsurlarını görüyorlar da bu isimlerden bir kısmının geçmişte, o zaman ki BDP’de siyaset yaptığını veya bazılarının MHP’de siyaset yaptığını, bazılarının CHP’de Avrupa Parlamentosu'nda siyaset yaptığını unutuyorlar. Listelere iyi bakarsanız bu unsurların hepsi var. Bunlar şöhret, bilinir oldukları için değil, şuana kadar sergiledikleri entelektüel, siyasi performans, sosyal etik performansı dolayısıyla seçildiler. Herhangi beklenti ile geldikleri anda bilinsin ki, bu 550 kişi aynı değerdedir, hiç kimsenin özel bir konumu yok. Şöhret peşinde değiliz, hizmet ve belli bir siyasi felsefeyi yerleştirme peşindeyiz” şeklinde konuştu.
“HER İLİ TEK TEK GÖZLEMLEDİM”
Liste hazırlama sürecine ilişkin bilgiler veren Başbakan Davutoğlu, “AK Parti çok ciddi aday zenginliği ile bu sürece girdi. 6 bin 230 aday. Birçok ilde, birçok adayda ciddi biçimde zorlandık. Üst kurul olarak toplamda 116 saat çalıştık. Bir keresinde 19 saat aralıksız toplandık. Mimari oluşturmak önce gözlemle başlar. Başbakanlık ve Genel Başkanlık görevini aldıktan sonra kongreleri başlattık. Benim kongreleri başlatmamın sebeplerinden birisi, Dışişleri Bakanı olarak sürekli yurtdışında olmaktan teşkilat tabanı ile ilişkimiz seçim dönemleri ile sınırlıydı. Ben her an öğrenci olduğunu düşünen birisiyim. ‘Oldum’ diyen aslında ‘öldüm’ demiştir. Her şey yeni bir süreç. Kongrelerde 50’yi aşkın ile gittim ve tek tek gözlemledim, tek tek resmini çektim. Uçak indiği anda protokol sırasındaki düzen esnasında kişilerin yaptıklarını gözlemlemekten başlayın, gençlik kollarına, kadın kollarına kadar, bu bir birikim oluşturdu.
Sonra başka ziyaretler vesilesiyle gittiğim yerlerde yerelin ve vilayetin resme çekme imkanı bulduk. Hemen arkasından temayül yoklaması yaptık her ilde. Temayül yoklamaları özel bilgi olarak önüme geldi, ilde yaptığım gözlem ile temayül yoklamalarını yan yana koydum, arkasından grup başkanvekillerimizden rapor istedim, Meclis performansı, katılım, komisyonlar vesaire, o resmi de oraya koydum. Yetmedi, bu sene ilk defa yeni uygulama başlattık, genel başkan olarak il başkanlarının tümünü tem tek dinledim. Benim kendi zihnimde bir resim var, temayül teşkilatın resmini çekiyor, tek başına il başkanını, baş başa, üçüncü bir isim olmadan dinledim.
Resmimin belli şeyleri hazır olarak zihnimizde yer etmeye başladı. İkinci bir uygulama yaptık, ön seçimden etkili bir uygulama bence, bütün STK’lara temayül yaptık, 115 bin kişi ol kullandı. Mimari önce zihinde canlanır. Ben genel başkan olduğumda bu donelere sahip değildim, bütün bu resmi 8 ay içinde çektim. Şunda hangi ilde kim ne yapar, kim ne der, hangi eğilim ağırlıklıdır zihnimde bir kanaat var. Bu kanaat dışında üst kurulda X ilini açtığımızda o zihnimizdeki kanaatler ile önümüzdeki STK’lar, kamuoyu anketleri…belli isimler üzerine yoğunlaşıyorsunuz. Eğer aynı kalitede üç isim varsa, hemen alanda kamuoyu anketi yaptırdık, kamuoyu şirketi gitti alanda kim en fazla bilinir, istenir, sevilir? Net ise tablo yazıyoruz.
Y ilinde net değilse tablo ‘bugün duralım, üç gün sonra anket gelsin ona göre karar verelim’ dedik. Tereddüt ettiğinizde, bir an geldi kaliteli iki aday, özellikle az bilinen isimlerde, bir büyük ekranda bütün o bilgiler geçiyor önümüzden ama resim bir bilgi vermediği için ‘Google girin son konuşmasını çıkartın’ dedim. Bazısı aday tanıtımında, bazısı bir odada konuşmada, o kişiyi konuşurken dinledim. Üslubu, edebi, hitabeti nasıl, bedensel dili nasıl, birkaç ilde böyle karar verdik. Önümüze gelenler değil, bizzat yaşayan şekli ile doğal hali ile onları izledik. Bazı illerimizde aday bakımından hem yerel hem ulusal ölçekte ‘daha iyisini arayalım’ dedik. Herkes yeni isimler ortaya attı, listede olmadığı halde aday yaptığımız isimler var.
Özellikle ‘başka arkadaşların önünü kesmeyeyim’ diye aday olmayan, etik bakımdan son derece kıymetli bir iki kişi aday olmadıkları halde aday gösterdik. Mimari dediğimiz şey zihinde başlıyor, sonra taşları öre öre bir yere getiriyorsunuz, en iyiye ulaşmaya çalışıyorsunuz. Bir de sizin mutlaka siyasette görmek istediğiniz isimler var, onlar kamuoyunda tanınmayabilir, temayülde düşük çıkabilir ama siz ulusal ölçekte onun Türk siyasetine katkıda bulunacağını… Diyelim Mehmet Şimşek 2007’de Türkiye’ye geldiğinde bir çok kişi tanımıyordu, uluslararası şöhreti Türkiye’deki şöhretinden çok daha ilerdeydi. Ama şimdi Mehmet Şimşek adı, hangi ilde temayüle koysanız… Sizin zihninizdeki insan dokusu, ahlaki sosyal, profesyonel meziyetleri ile toplumdaki talep arasında bir optimizasyon yapıyorsunuz.
Bu bir satranç oyunudur, rakiplerinizin hamlelerini gözetiyorsunuz. Ön seçim yapıldı CHP’de, nerede kimin olabileceğini biliyorsunuz. ‘Şurada şu hamleye karşı bizde şunu yaparsak daha doğru bir tercih olur’ diye iller arasında kaydırma yaptık. Bunlar hep nihayet mimarinin bir parçası. O gün geç vakit eve gittiğimde şunu söyledim, ‘ben insan olarak elimdeki bütün verileri ve bütün kabiliyetimi buraya döktüm’ Bundan sonrası artık tevekkel edilir ve yola çıkılır. Mutlaka üzülen olmuştur, listede kendisini görmek isteyen olmuştur, onlarda bizim dava arkadaşlarımızdır. Bütün bu parametrelerin tek bir yerde buluşması zor oluyor, bir denge kurmaya çalışıyorsunuz” ifadelerini kullandı.
Sonra başka ziyaretler vesilesiyle gittiğim yerlerde yerelin ve vilayetin resme çekme imkanı bulduk. Hemen arkasından temayül yoklaması yaptık her ilde. Temayül yoklamaları özel bilgi olarak önüme geldi, ilde yaptığım gözlem ile temayül yoklamalarını yan yana koydum, arkasından grup başkanvekillerimizden rapor istedim, Meclis performansı, katılım, komisyonlar vesaire, o resmi de oraya koydum. Yetmedi, bu sene ilk defa yeni uygulama başlattık, genel başkan olarak il başkanlarının tümünü tem tek dinledim. Benim kendi zihnimde bir resim var, temayül teşkilatın resmini çekiyor, tek başına il başkanını, baş başa, üçüncü bir isim olmadan dinledim.
Resmimin belli şeyleri hazır olarak zihnimizde yer etmeye başladı. İkinci bir uygulama yaptık, ön seçimden etkili bir uygulama bence, bütün STK’lara temayül yaptık, 115 bin kişi ol kullandı. Mimari önce zihinde canlanır. Ben genel başkan olduğumda bu donelere sahip değildim, bütün bu resmi 8 ay içinde çektim. Şunda hangi ilde kim ne yapar, kim ne der, hangi eğilim ağırlıklıdır zihnimde bir kanaat var. Bu kanaat dışında üst kurulda X ilini açtığımızda o zihnimizdeki kanaatler ile önümüzdeki STK’lar, kamuoyu anketleri…belli isimler üzerine yoğunlaşıyorsunuz. Eğer aynı kalitede üç isim varsa, hemen alanda kamuoyu anketi yaptırdık, kamuoyu şirketi gitti alanda kim en fazla bilinir, istenir, sevilir? Net ise tablo yazıyoruz.
Y ilinde net değilse tablo ‘bugün duralım, üç gün sonra anket gelsin ona göre karar verelim’ dedik. Tereddüt ettiğinizde, bir an geldi kaliteli iki aday, özellikle az bilinen isimlerde, bir büyük ekranda bütün o bilgiler geçiyor önümüzden ama resim bir bilgi vermediği için ‘Google girin son konuşmasını çıkartın’ dedim. Bazısı aday tanıtımında, bazısı bir odada konuşmada, o kişiyi konuşurken dinledim. Üslubu, edebi, hitabeti nasıl, bedensel dili nasıl, birkaç ilde böyle karar verdik. Önümüze gelenler değil, bizzat yaşayan şekli ile doğal hali ile onları izledik. Bazı illerimizde aday bakımından hem yerel hem ulusal ölçekte ‘daha iyisini arayalım’ dedik. Herkes yeni isimler ortaya attı, listede olmadığı halde aday yaptığımız isimler var.
Özellikle ‘başka arkadaşların önünü kesmeyeyim’ diye aday olmayan, etik bakımdan son derece kıymetli bir iki kişi aday olmadıkları halde aday gösterdik. Mimari dediğimiz şey zihinde başlıyor, sonra taşları öre öre bir yere getiriyorsunuz, en iyiye ulaşmaya çalışıyorsunuz. Bir de sizin mutlaka siyasette görmek istediğiniz isimler var, onlar kamuoyunda tanınmayabilir, temayülde düşük çıkabilir ama siz ulusal ölçekte onun Türk siyasetine katkıda bulunacağını… Diyelim Mehmet Şimşek 2007’de Türkiye’ye geldiğinde bir çok kişi tanımıyordu, uluslararası şöhreti Türkiye’deki şöhretinden çok daha ilerdeydi. Ama şimdi Mehmet Şimşek adı, hangi ilde temayüle koysanız… Sizin zihninizdeki insan dokusu, ahlaki sosyal, profesyonel meziyetleri ile toplumdaki talep arasında bir optimizasyon yapıyorsunuz.
Bu bir satranç oyunudur, rakiplerinizin hamlelerini gözetiyorsunuz. Ön seçim yapıldı CHP’de, nerede kimin olabileceğini biliyorsunuz. ‘Şurada şu hamleye karşı bizde şunu yaparsak daha doğru bir tercih olur’ diye iller arasında kaydırma yaptık. Bunlar hep nihayet mimarinin bir parçası. O gün geç vakit eve gittiğimde şunu söyledim, ‘ben insan olarak elimdeki bütün verileri ve bütün kabiliyetimi buraya döktüm’ Bundan sonrası artık tevekkel edilir ve yola çıkılır. Mutlaka üzülen olmuştur, listede kendisini görmek isteyen olmuştur, onlarda bizim dava arkadaşlarımızdır. Bütün bu parametrelerin tek bir yerde buluşması zor oluyor, bir denge kurmaya çalışıyorsunuz” ifadelerini kullandı.
“BENİM ÜST LİMİTİM YOK, MİLLETTEN NE KADAR ALABİLİRSEK O KADAR”
7 Haziran seçimlerine ilişkin tahmininin sorulması üzerine Başbakan Davutoğlu, “Ben hiçbir zaman doğrudan seçim tahmini yapmadım. Şunu kimse benden beklemesin, Kılıçdaroğlu’nun ‘yüzde 35 benim hedefim’ demesi aslında olabilecek en zaaf noktadır. Benim üst limitim yok, milletten ne kadar alabilirsek o kadar. Yüzde 99 bile desem, demek ki yüzde 1’lim kesime ben kalben hitap edemeyeceğim demektir. Ben hiçbir vatandaşımızın kalbine giremeyeceğimi düşünmüyorum. Bana en düşman, en ağır şekilde eleştiri dili kullananlar dahil bütün vatandaşlarımızın kalbine girebileceğimizi düşünüyorum. Bize oy verir teşekkür ederiz, o verirse genel başkan olarak teşekkür ederim, oyunu kullanırsa katıldığı için Başbakan olarak teşekkür ederim, o vermezse o zaman ‘bir dahaki sefere oy ver’ diye çağrıda bulunurum. Siyasette birisi iddialı giriyorsa kendisine alt limit koymaz zaten. İktidar olmaktır bizim hedefimiz, iktidar olacağız” açıklamasında bulundu.
“BİRİNCİ PARTİ OLMAZSAK BİR BAŞKA ARKADAŞA GÖREVİ TEVDİ EDERİM”
Davutoğlu; birinci parti olamazsa ne yapacağının sorulması üzerine “Birinci parti olmazsak, bana verilen emanetin hakkını veremediğimi düşünür, bir başka arkadaşa görevi tevdi ederim. Biz bu koltuklara ne bir hevesle geldik ne de büyük bir hevesle kalmaya kendimizi bağlamış durumdayız. Herkes benim bu makama nasıl geldiği bilir. Ben makamın peşinden koşmadım, makam neredeyse beni kovaladı. O da milletin, Allah’ın taktiridir. Başarısız olduğumu hissettiğimde başarılı olabileceğini düşündüğüm bir arkadaşa bu emaneti devretmek benim için kutsi görev olur. Bunu da bir lütuf gibi yapmam, olması gereken o olduğu için yaparım. Sayın Cumhurbaşkanımız da ‘birinci parti olamazsam devam etmem’ dedi. Bakalım benim bu kullandığım bu rahatlıkta Kılıçdaroğlu, Bahçeli, Demirtaş kullanabilecekler mi? Yüzde 35’i çiziyor kendisine ki birinci olamayacağının farkında, şimdiden koltuğunu garanti altına almaya çalıyor, ‘birinci olmak diye’ bir kriter koysa… yüzde 35 de zor tabi” dedi.
“BARAJI GEÇMEZLERSE BUNU BİR MEŞRUİYET SORUNU HALİNE DÖNÜŞTÜRMEMELERİ LAZIM”
HDP’nin oy oranına ilişkin açıklamalarda bulunan ve HDP’ye uyarıda bulunan Davutoğlu, “Bu demokratik bir yarış, geçerlerse tebrik ederiz. Meclis çatısı altında çalışırız, biz onlara da saygıda kusur etmeyiz. Geçmezlerse bunu bir meşruiyet sorunu haline dönüştürmemeleri lazım. Biz nasıl geçmelerinden razı olacaksak, onlarda geçemezlerse o neticeden razı olmalılar. Tutup ta şimdi yarışa gireceksiniz, kuralları belli bir yarış, o yarışın kuralları içinde başarısız olduğunuzda ‘bu yarışın sonuçları gayri meşrudur’ demeye kalkışırsanız olmaz. Şimdi ne güzel heyecanla alandalar, ben memnuniyet duyuyorum. Tabirimi mazur görün, bir hakaret kastıyla söylemiyorum, ‘bukalemun siyaset’ tabirini kullanayım. Bazı yerlerde aşırı marjinal sol ateist gruplar, bazı yerlerde muhafazakar adaylar, bir araya geldiğinde nasıl bir ekip harmonisi oluşacak ben şimdiden merak ediyorum. Bazı yerlerde eski ulusalcılar, bazı yerlerde eski Marksistler. Bence HDP bir başka alana kendisini taşımak istiyor, etnik milliyetçi bir partiden, daha marjinal grupları etrafında toplayan protest bir parti olmaya yöneliyor. Bunu bir Başbakan olarak değil bir siyaset bilimci olarak söylüyorum. Protest hareketler başta cazibe oluşturur, herhangi bir siyaseti yürütmeye başladığınızda merkez güçleri ile uğraşmakta zorlanmaya başlarsınız. Ben de ilgiyle izliyorum HDP’nin performansını. Ama bir proje olmasınlar, dikkat etsinler. Türkiye’de AK Parti’nin önünü kesmek için her seçim sonrasında bir proje uygulandı. 2002’de cebri bir proje uygulandı, genel başkan siyaset dışında tutuldu. Beklediler ki başı koparsa hareket devam edemez, o olmadı. 2004 yılında hatırlarsınız, biz Kıbrıs müzakerelerini yürütürken ‘genç subaylar rahatsız’ diye şimdi bir partiden aday olan gazeteci manşet attı gazetesinde, 2007’ye girmeden Danıştay saldırısı, arkasından cumhuriyet mitingleri ve e-muhtıra. 2009 mahalli seçimlerine gitmeden önce parti kapatma davası, 2011’den önce CHP’de bu sefer bir değişimle Kılıçdaroğlu projesi devreye sokuldu. Daha önceden neredeyse az bilinen bir isim Gandi gibi bir tipleme ile devreye girdi, bir proje olduğu için tutmadı, tutmayacak da. Şimdi de Demirtaş ve HDP bir proje gibi karşımızda, hayırlı olsun. Kimse kendi yokluğu ile milleti tehdit etmesin. ‘Ben olmazsam Mecliste bu Meclis gayri meşrudur’ diyerek ya da psikolojik baskı uygulayarak sonuçlara bir şekilde etki etmeye kalkışmasın. HDP’nin barajı aşması gibi bir korkumuz yok. Bu milletin taktiri olur, bizim hedefimiz başkasının başarısızlığı üzerine değil” diye konuştu.
BAŞKANLIK SİSTEMİ TARTIŞMALARI
Soru üzerine başkanlık sistemi tartışmalarına da değinen Davutoğlu, "Başkanlık sistemi dahil beyannameyi kaleme alacağız. Herkes başkanlık konusunu kişiselleştirerek tartışmaya çalışıyor. Bu nedenle kısır bir döngüye giriliyor. Parlamenter sistem özünde Türkiye’de sakatlıkla malül doğdu. Parlamenter sistem olsaydı bu kadar darbe olmazdı. Form değiştirilebilir, özde sakatlık olmamalı. Başkanlık sistemi insan odaklı olmalı. Cumhurbaşkanımızla her konuyu istişare ederiz. Muhalefetin bunu Cumhurbaşkanımızın müdahalesi gibi algılaması yanlış. Seçim beyannamesi yaklaştıkça ben konuyu netleştirdim. Değişik modeller üzerine çalıştık. Bir tartışma ve müdahale olmadı. Meydana çıkıp bir fikri savunacaksam inanmam gerekir. İçselleştirmediğim hiçbir fikri savunmadım. Türkiye’de parlamenter sistem gerçekten işleseydi, başkanlık sistemi gündeme gelmezdi. Doğru olan sistemin başkanlık sistemine doğru evrilmesidir. Başkanlık sistemi özgürlükçü niteliğiyle uygulanmalı ” ifadelerini kullandı.
FENERBAHÇE OTOBÜSÜNE SALDIRI
Başbakan, Fenerbahçe otobüsüne düzenlene silahlı saldırıyla ilgili ise, “Olayın hemen üzerine gidildi. Spor üzerinden kaotik ortam oluşturmak isteyen unsurlar var. 2 kişi gözaltına alındı. Adli kontrolle serbest bırakıldılar. Gösterdikleri dayanışma dolayısıyla kulüplerimizi tebrik ediyoruz. Spor üzerinden gerilim yaratma çabalarına karşı, taraftarlarımızı ortak bir tutum sergilemeye davet ediyoruz. Devlet binde bir ihtimali dahi düşünemezse devlet olamaz. Umarım ki centilmenliğe sahip çıkılır” dedi.
PARALEL YAPIYLA MÜCADELE
Davutoğlu, paralel yapıyla mücadelenin süreceğini kaydederek, “Devleti ele geçirme çabası darbe teşebbüsüdür. Bunu yapan kim olursa olsun, bu makamda bulunanların asli görevidir. Gerekli tedbirleri alıyoruz. Birçok noktada gerekli adımlar atılıyor, tedbirler alınıyor. MGK kararıyla görevlendirilmiş arkadaşlar da var. yargı süreci çok hızlandı, çünkü işlenenler küçük suçlar değil. KPSS’deki ahlaksızlık kadar beni etkileyen bir şey yok. Yargı süreci devam ediyor. İddianamenin ortaya koyduğu hususlarla ilgili söylüyorum; buna müsamaha mı göstereceğiz?” diye konuştu.