Ege Sanayiciler ve İşadamları Derneği’nin (ESİAD) ‘Gelişmeler ve Türkiye Ekonomisi’ konulu 30. Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı, Kaya Termal Otel Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi. İş dünyasının temsilcilerinin katıldığı toplantıda ESİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Kemal Çolakoğlu ve ESİAD Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Akgerman, hükümetin terör sorununu bitirmek için başlattığı müzakere sürecine tam destek verdiklerini belirtti. ESİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Çolakoğlu, sürece sessizce destek verdiklerini belirterek, “Bugünkü önceliklerimiz, ülke güvenliğimiz ile milli birlik ve beraberliğimizdir. Ülke güvenliği söz konusu olduğunda gerisi teferruattır. Bugün ülkemizde kardeşkanı dökülmesini önleyecek, analarımızın evlatlarını şehit vermeyeceği her türlü barışçı çabaya destek vermeye hazırız ve veriyoruz. Barış adına susuyor ve acımızı içimize atıyoruz. Milli birlik ve beraberlik adına çok şey söyleyebilecekken sessizce destek veriyoruz. Bizler adına bu görüşmeleri yapanların elini güçlendirmek istiyoruz. Bir güven ortamı oluşsun istiyoruz. Bununla birlikte liderleri yakalandığında ‘Asmazsanız terör biter’ diyenlerin, aradan birkaç yıl geçince verdikleri sözlerini yıllarca unutmalarının güvensizliğini de yaşıyoruz. Buna rağmen zamanın birlik zamanı olduğunun bilinciyle üzerimize düşeni yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz” dedi.
ESİAD Yönetim Kurulu Başkanı Akgerman da, hükümetin terör sorununu bitirme amacı güden İmralı görüşmeleri ve çözüm sürecine destek verdiklerini söyledi. Akgerman, şunları söyledi:
“Kuşkusuz Kürt ve terör sorununun kalıcı bir çözüme kavuşturulmasının ve bununla birlikte ülkede demokratik standartların tüm vatandaşlar için yükseltilmesinin potansiyellerimizi harekete geçirecek en önemli gelişme olacağı kanaatindeyiz. Bu bağlamda yapılan çalışmaları genel anlamda destekliyoruz. Ülkemiz yeni bir demokratik oluşuma doğru ilerlerken, evrensel tecrübelerden ve standartlardan en yüksek seviyede yararlanmamız gerektiğini düşünüyoruz. Bu çerçevede yeni demokratik yapının olabildiğince geniş tabanlı bir uzlaşmanın eseri olmasını, bu yapının kalıcılığı açısından önemsiyoruz. Mevcut sistemimiz bugüne kadar kendi bölgesinde ayrışan bir demokratik yapı olarak göze çarpmasına rağmen bazı aksayan yönleriyle de dikkat çekti.”
Bu süreçte bazı endişeleri taşıdıklarını söyleyen Akgerman, endişelerini şöyle ifade etti:
“Ancak demokrasimizin prensipte sahip olduğu kuvvetler ayrılığı sisteminin, temsili demokrasi anlayışının ve katılımcılığa açık yapısının korunması gerektiğini düşünüyoruz. Gücün, yetkinin ve karar mekanizmalarının merkezileştirilmesinin yaşadığımız çağın gerçeklerine ve Türkiye’nin ihtiyaçlarına uymayacağına inanıyoruz.”
“1 DOLARIN ALTINDA YAŞAYAN NÜFUSUMUZ KALMADI”
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da, demokratikleşme adına attıkları adımlar, reformlar, anayasa değişikliklerinin Türkiye’deki siyasi istikrarın kalıcılığı açısından son derece önemli olduğunu belirterek, tüm çabaların AB çerçevesinde gerçekleştirildiğini kaydetti. Türkiye’de artık 1 doların altında yaşayan nüfusun kalmadığını, cari açığın da hızla düştüğünü ifade eden Babacan, şu bilgileri verdi:
“Türkiye bu krizde pozitif şekilde ayrışıyor. Güven göstergeleri çok şükür iyi. Özellikle 2013-14-15 yıllarında daha yüksek rakamlar görünüyor. 4 milyon 600 bin kişi arttı istihdam edilen sayı. İstihdam artışına baktığınızda son bir yıl içinde yüzde 49 erkek, yüzde 51 kadın. Yani ilk defa tarihimizde iş gücü piyasasına girişte kadınlar üst sırada. Tüm ILO üyesi ülkeler işsizlik oranını en hızlı düşüren ülke Türkiye. Gelir dağılımı da düzeliyor Türkiye’de. Bir yandan kalkınma, bir yandan gelir dağılımının düzelmesi söz konusu. OECD raporunda tüm OECD ülkeleri içinde de gelir dağılımının en hızlı düzeldiği ülke yine Türkiye. 1 doların altında yaşayan bir nüfusumuz kalmadı. Günlük 4 doların altına olan nüfusumuz yüzde 30 idi, en son yüzde 2.79’a düştü. Bu da Türkiye’nin iç pazarının ne kadar cazip hale geleceğinin bir göstergesi. Cari açıkta 2012’de, 2011’e göre daha iyiyiz, 4 puanlık bir düşüş yaşadık. Planlı programlı bir şekilde cari açığı düşürmüş olduk. Bir yandan cari açıktaki düşüş, bir yandan enflasyondaki düşüş.”
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, en önemli sorunun enerji ithalatı yapma zorunluluğu olduğuna vurgu yaparak, “60 milyar dolar enerji ithalatımız. Enerji önümüzdeki dönemde en çok dikkat etmemiz gereken konu. Daha çok yenilenebilir enerji, nükleer enerji gibi. Enerji ithalatı hariç cari açığımız artık yok. Krediler tüketime gidiyorsa dikkatli olmak zorundayız, bu nedenle önlem aldık” dedi.
Babacan, yapısal reformları yapmaktan geri durmadıklarını da anlatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ekonomimiz üzerindeki etkileri son derece az oldu. Kriz dönemine güçlü kamu maliyesi ve güçlü bankacılık sektörü ile girildi. Biz 2009’da orta vadeli programla bütçe açığımızı nasıl daha aşağıya çekeceğimizi hesapladık. Devlete olan güven sarsılmaya başladığında işleri toparlamak çok zor olur. Kriz önce finans sektörü ile başladı. Yunanistan’ın son dört yıldır arka arkaya daralıyor ekonomisi. İtalya’da ekonomik krizler siyasi krizleri, siyasi krizler tekrar ekonomik krizleri tetikliyor. İspanya’da işsizlik oranı çok yüksek. Biz bu tuzağa düşmeden mali disiplinle ve güveni önceleyen bir yolda devam ettiğimiz için 2011’de yüzde 8.5 büyüme elde ettik. Ancak bir baktık ki cari açığımız yüzde 10’a çıkmış. Bunun sürdürülebilirliği gerçekten dikkat etmemiz gereken hususlardan. Hızlı büyüdük ama iç talep bir bakıma kazandığımızı harcasak sorun değil. Ancak bankalardan kredi çekip tüketme gibi bir sonucu getirdiği için cari açığımız arttı. Bu nedenle hemen tedbir aldık. Yapısal reformları da elden bırakmadık. Yeni Türk Ticaret, yeni Borçlar Kanunu, yeni Hukuk Muhakemeleri Kanunlarını düzenledik. Tüm oda ve derneklerden görüş aldık. TOBB ile beraber en son tam 18 saatlik çalıştık. İş dünyamın gerçeklerine uygun değişiklik adımları attık. Tasarruf oranlarının düşüşü büyük bir yapısal sorunumuz. Dünyadaki gelişmekte olan ülkelerin ortalaması yüzde 30, bizde çok düşük. Ne kadar tasarrufunuz düşükse, o kadar cari açığınız oluyor.”
“TÜRKİYE SON ON YILLIK DÖNEMDE HER ALANDA BÜYÜK BİR DÖNÜŞÜM YAŞADI”
“Türkiye son on yıllık dönemde gerçekten her alanda büyük bir dönüşüm yaşadı. Yaptığımız siyasi ve ekonomik reformlar, on yıl öncesinin Türkiye’si ile bugünün Türkiye’sinin neredeyse iki ayrı ülke dedirtecek kadar fark oluşturduğunu hep birlikte görüyoruz” diyen Babacan, “Yine temel hak ve özgürlükler, hukukun üstünlüğü konusunda yapmış olduğumuz reformlar uzun vadede gelişmiş ekonomi ve refah toplumu olması için ve birinci sınıf demokrasi olması için son derece önemli. Tüm bu çabalar aslında Türkiye için önemli olan AB çerçevesinde gerçekleştirildi. AB içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıya karşın 27 ülkenin benimsediği ortak değerleri ele aldığımızda, siyasi kriterler açısından dünyanın en yüksek standartlarını temsil eden bir yapı. Biz bunun içindir ki AB sürecine büyük önem verdik. Israrla ve inatla bu süreci devam ettirdik ve ediyoruz” diye konuştu.
Türkiye’nin büyük dönüşüm içerisinde bulunan Kuzey Afrika ve Ortadoğu coğrafyasında da yaptığı reformlarla örnek hale geldiğini belirten Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İçinde bulunduğumuz coğrafyada Afrika ve Ortadoğu’da tarihi bir dönüşüm var. Tunus’la başlayıp Libya’ya sıçrayan. Bu süreçte Türkiye’nin önemli bir rolü var. Kendi içinde yaptıklarıyla aslında pek çok ülke için ilham kaynağı olmuştur. Eğer istenirse bir ülke neler yapabiliyoru ortaya koymuş oldu. Tüm bu ülkelerde biz tecrübelerimizi paylaşıyoruz. Bu ülkelerin siyasi ve ekonomik reformların da başarılı olması için elimizden geleni yapıyoruz. Teknik değil finansman olarak da destek veriyoruz. 2 milyar dolar kredi gönderdik Mısır’a daha yeni. Türkiye 2002 yılında yardım alan ülkeler listesindeydi. Artık Türkiye yükselen donör ülkelerden. Dışarıdan yardım desek finansman için çabalayan bir ülke iken dışarıya destek veren bir ülke olduk. 12 büyükelçiliğimiz vardı Afrika’da, geçen yıl sonu itibariyle 34 ülkenin tamamında büyükelçilik var. Afrika ülkelerine doğrudan uçuş söz konusu. THY 92 ülkeye çıkıyor. Dünyanın başka hiçbir havayolu şirketi bu kadar çok ülkeye uçuş yapmıyor. Bu dış ilişkilerimizin hangi noktaya geldiğini de gösteriyor.”
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, siyasi istikrar içinde bulunan Türkiye’de İstanbul’un da uluslararası ve çok uluslu büyük firmaların operasyonel merkezi haline geldiğini söyledi. Babacan, ekonomik refah ve büyümenin stabil olması için sadece siyasi istikrarın değil, özel sektörün desteklenmesinin öneminin farkında olduklarını da vurgulayarak, şu örnekleri verdi:
“Artık Türkiye sadece ülkemizde yaşayan vatandaşlarımız için değil, çok geniş bir coğrafya için bir iş merkezi haline geliyor. Çok uluslu şirketler, uluslararası finans kuruluşları özellikle İstanbul’u merkez alıyor. Microsoft firması da İstanbul ofisinden tam 82 ülkeye hitap ediyor. Coca Cola 93 ülkenin koordinasyonunu İstanbul’dan sağlıyor. Hindistan’a kadar tüm coğrafyanın planlaması İstanbul’dan yapılıyor. Ülkemizin büyük potansiyeli var. Bu potansiyelin gereğini yerine getirebilmek için çok çalışmamız gerekiyor. Devlet ülkedeki siyasi ve makro ekonomik istikrarı sağlayacak tedbirlerini almak zorunda. Tek başına yeterli değil. Asıl kalkınma özel sektörün çabasıyla olur. 2002’den bu yana devlet yatırımlarının katkısı hemen hemen sıfır.”
“2023’TEKİ 500 MİLYAR DOLAR İHRACAT HEDEFİNİN MÜMKÜN OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUZ”
Toplantıda konuşan ESİAD Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Çolakoğlu, konuşmasında yeni Anayasa, açılım süreci ve ekonomideki son durumu değerlendirdi. Çolakoğlu, küresel krize karşın Türkiye’nin Kemal Derviş döneminde başta bankacılık sektörü olmak üzere başlattığı ekonomik önlem ve reformlara AK Parti hükümetinin sahip çıkıp desteklemesinin sonuçlarını bugün herkesin gördüğünü söyledi. Çolakoğlu, “O günlerde gerçekleştirilen özellikle bankacılık sektöründeki reformların önemini daha iyi anlıyoruz. 2002’de AK Parti’nin bu programa sahip çıkması, ekonomiyi iyi şekilde yönetmesi diğer ülkelere göre daha başarılı ve istikrarlı olmamıza katkı sağlamıştır. Siyasi populizme yer vermeyen anlayışınız ve kamu maliyesindeki disiplin anlayışınızın bugünkü başarıda çok etkisi olduğunu düşünüyoruz” dedi.
Sanayiciler olarak yeniden ithal ikamesine dayalı verimsiz üretim modeline dönülmesinden yana olmadıklarını kaydeden Çolakoğlu, sanayicinin devlet desteğine ihtiyacı olduğunu söyledi. Çolakoğlu, 2023’teki 500 milyar dolar ihracat hedefine sanayicilerin ve iş dünyasının imza atacağına dikkat çekerek, “Ancak yüksek enerji maliyetleri ve istihdam vergi yükü nedeniyle rekabet gücünü kaybeden sanayicinin akılcı teşviklerle devlet desteğine kavuşturulmayı beklemesini çok görmemek lazım. 2023’teki 500 milyar dolar ihracat hedefinin mümkün olduğunu düşünüyoruz. Türk sanayii bu hedefin çok üzerinde bir potansiyele sahip. Siyaset ve bürokrasi dünyası değil, iş dünyası gerçekleştirecektir bu hedefi” diye konuştu.
Türkiye’nin kredi notunun artma eğiliminin kimseyi yanıltmaması gerektiğini dile getiren Çolakoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Dünya ekonomisi hala kaygan bir zeminde yoluna devam etmektedir. Bu olumsuz koşullarda, Türkiye ekonomisinin 2013’te daha da dikkatli ve dengeli bir ekonomi yönetimi ile başarı performansını yakalaması mümkündür. Yüzde 3’lük, 4’lük büyüme hızlarının bizim gibi bir ekonomiye yetmeyeceği açıktır. Ülkede her sene 700 bin yeni işsiz yaratan bir işsizlik oranı varken ve yaklaşık her yüzde 1’lik büyümenin yüz bin işsize iş imkanı sağladığı bilinirken, düşük oranlı kalkınma hızlarının işsizlik sorunumuza asla yeterli olmayacağı açıktır. Her yıl yüzde 7 oranında büyüme rakamlarını yakalamak icap ediyor.”
Çolakoğlu, Mayıs ayında IMF’ye olan borcun bitecek olması nedeniyle de mutlu ve gururlu olduklarını belirterek, “1999-2005 yılları arasında 6 yıl süreyle TOBB Sanayi Odaları Konsey Başkanlığı yapmış ve Türkiye’nin 70 sente ihtiyaç duyduğu, Lüksemburg’dan 1 milyon dolar borç alan bir ülkenin koşullarını yaşamış bir kişi olarak bugünlere geldiğimizi görmek gurur veriyor. Bu borcun kapanmasında emeği geçen özel sektör, devlet kim varsa herkese şükranlarımı sunuyorum” diye konuştu.
Çolakoğlu, yeni Anayasa hazırlıklarına da değindi. Çolakoğlu, yeni Anayasa’nın eşitlikçi, katılımcı şekilde hazırlanması gerektiğini vurgulayarak, “Hepimizin içine sinecek, hiç kimseyi birbirinden ayırmayan, Türkiye’nin kırmızı çizgilerini ihlal etmeyen eşitlikçi, azınlık hakları korunurken çoğunluğun mağdur edilmeyeceği bir Anayasa hedeflenmelidir. Matematiksel çoğunluk değil, vicdani çoğunluk aranmalıdır. Yapıldıktan sonra sık sık değiştirilen değil, hepimizin uzun yıllar başucu kitabı olacak bir Anayasa olmalıdır” dedi.
Konuşmaların ardından Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'a ESİAD Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Akgerman ve ESİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Kemal Çolakoğlu, bir plaket verdi.