Irak'ın petrol üretimi ve petrolün ülke dışına taşınmasında Türkiye'nin rolüne işaret eden Gül, Irak'ın dünyada ikinci büyük petrol üreticisi olacağının öngörüldüğünü ifade etti. Gül, günde yaklaşık 3 milyon varili bulan Irak'ın petrol ihracatının büyük bölümünün büyük bir sıkışıklık yaşanan Basra Körfezi ve Hürmüz Boğazı üzerinden yapıldığını hatırlattı. Gül, “Bu durum doğu Akdeniz’e en uzun kıyısı olan ve dolayısıyla geniş bir ekonomik alanı bulunan Türkiye’nin enerji coğrafyasındaki yerini daha da önemli hale getirmektedir. Eskiden beri doğu Akdeniz’de tesis edilecek ekonomik işbirliğinin bir yandan bölgenin ortak refahına hizmet edeceğini diğer yandan da ortak ekonomik işbirliği daha büyük ölçekteki ekonomik işbirliğinin bölgedeki politik siyasi problemlerin çözümüne de çok katkı sağlayacağına inanmışımdır. Bu nedenle bölgedeki enerji kaynaklarıyla ilgili projelerin geliştirilmesi aşamasında Doğu Akdeniz havzasının Mısır, Lübnan, İsrail, Kıbrıs adasının tümü ve Türkiye’yi de kapsayacak şekilde değerlendirilmesini gerektiğine inanmaktayım” dedi.
Çin, Brezilya ve Güney Kore gibi ülkeler batılı ülkelerin petrol şirketleriyle rekabet edebilecek güçte enerji şirketleriyle reel küresel oyuncular haline geldiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Gül şunları söyledi;
“Son dönemde meydana gelen küresel enerji piyasasında kayda değer değişikliklere yol açacak bir diğer gelişme ise kaya gazının Amerika Birleşik Devletleri’nde yaygın kullanımının önünün açılmış olmasıdır. Bu gelişme küresel enerji piyasalarında yeni bir paradigma yaratmıştır. Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Meksika, Latin Amerika, Çin ve Avustralya’daki keşfedilen muazzam rezervlerin enerji piyasasına sürülmesini sadece ekonomik değil stratejik manada da önemli tesirleri ve neticeleri olacaktır. Öte yandan yüksek ekonomik büyüme oranlarıyla Çin, Hindistan, Brezilya gibi ülkelerin enerji pastasından giderek daha büyük pay talep etmeleri de kaçınılmazdır. Bu durum bu güne kadar doğu batı, kuzey, güney ekseninde cereyan eden enerji jeopolitiğini köklü bir şekilde değiştirmeye namzettir. Türkiye olarak hızla kalkınan bu dev ekonomilerin küresel düzeyde yürüttüğü aktif enerji güvenliği politikalarından yakından takip ediyoruz. Çin, Brezilya ve Güney Kore gibi ülkeler batılı ülkelerin petrol şirketleriyle rekabet edebilecek güçte enerji şirketleriyle reel küresel oyuncular haline gelmişlerdir.”
Gül, Türkiye'nin uzun bir süre önce başladığı nükleer enerji çalışmalarını sonuçlandıramadığını ve bu konuda geç kalındığını ifade ederek, “Daha önce TBMM’nde yaptığım konuşmamda da dikkat ettiğim gibi küresel enerji jeopolitiğinde bu kadar önemli gelişmelere cereyan ederken, Türkiye sadece enerji geçişi sağlayan bir transit ülke olmakla yetinemez. Büyük savaşların ve büyük rekabetin ekseni olan enerji bölgelerin neredeyse merkezinde bulunan bir ülkeyiz. Hepimizin bildiği gibi nükleer enerjiden faydalanılması fikri 1967-1970 yılları arasında ülkemizin gündemine girmiş yapılan çalışmalar neticesinde Mersin Akkuyu’da ilk nükleer santralin inşa edilmesine karar verilmiştir. Nihayet 2 santralin ihalesi yapıldı ve temelleri atıldı. Rusya’yla yaptığımız bu santraller Türkiye için gerçekten çok gurur verici atılımlardır. Bunların sadece enerji piyasası değil, siyası anlamı olan büyük projeler olduğunu ve çok gecikmiş başlangıçlar olduğunu ifade etmek istiyorum. Nükleer enerji politikalarını yürütürken, uluslar arası düzeyde kabul edilen en ileri güvenlik standartların uygulanması kaçınılmazdır” dedi.
“AB, STRATEJİK MİYOP”
Cumhurbaşkanı Gül, Avrupa Birliği (AB) ile başlanan müzakereler ve sonrasındaki gelişmelere de atıfta bulunarak sitemini dile getirdi. Gül, AB'nin üyelik görüşmeleri öncesinde Türkiye'nin enerji potansiyeli hakkında önemli değerlendirmeler yaptıklarını belirterek, “Avrupa Birliği müzakereler safhasında olan ülkenin herhalde ilk açması gereken fasıllardan biri enerji faslı olmalıydı. Avrupa Birliği’nin Türkiye ile müzakerelere başlamadan önce yaptığı strateji raporlarında Türkiye’nin en büyük katkısının enerji alanında olacağını açık açık söylemiş ve Türkiye ile müzakereye başlamanın en önemli gerekçelerinden birisini enerji olarak göstermiştir. Ama gelinen noktada hala enerji faslının açılamaması ve bunun malim sebeplerle bloke edilmesi Avrupa Birliği’nin stratejik miyopluğundan başka bir şey değildir” diye konuştu.