Her şeyden önce Atatürk’ün arkasına sığınarak siyaset yapmıyoruz. Mustafa Kemal Atatürk tıpkı Bilge Kağan gibi Türk Milletinin kalbinde sonsuza yaşayacak bir siyaset ve askerlik dehasıdır. Dehasının kanıtı da bizzat Türkiye Cumhuriyetinin kendisi ve Türk Milletine medeniliğin ve modernleşmenin yollarını açan büyük yenilenme programı olarak devrimleridir. Biz Atatürk’ün arkasına falan sığınmıyoruz; insani karakter kalibresinde başlı başına düşüklüğün belirtisi olan nankörlüğe ve ne oldum delisi rövanşçı, totaliter zihniyetin saldırılarına karşı vefa ve kadirbilirlik erdemlerinin gereklerini elimizden geldiğince yapmaya çalışıyoruz.
Nankörler ve Gençliğe Nutuk’un ruhunu anlayamamış olanlar bu erdemleri elbette anlayamazlar. Çünkü kibirli nefretleri algılarını kapatmış, gözlerini körleştirmiştir. Kibirleri o kadardır ki, CHP’nin kurucu tarihini Millete karşı komplolar tarihi olarak topyekûn karaladığında Atatürk’e yapılabilecek en ağır hakareti ve nankörlüğü dile getirdiğinin farkına bile varamamaktadır. Buna İzmirlilerin söyleyecek sözü vardır.
Nankörler ve Gençliğe Nutuk’un ruhunu anlayamamış olanlar bu erdemleri elbette anlayamazlar. Çünkü kibirli nefretleri algılarını kapatmış, gözlerini körleştirmiştir. Kibirleri o kadardır ki, CHP’nin kurucu tarihini Millete karşı komplolar tarihi olarak topyekûn karaladığında Atatürk’e yapılabilecek en ağır hakareti ve nankörlüğü dile getirdiğinin farkına bile varamamaktadır. Buna İzmirlilerin söyleyecek sözü vardır.
Ulema’ya göre demek İzmirli kadınların en cesur ve en kararlı savunucusu oldukları Medeni Kanun devrimi Türk Milletine yapılmış bir komplodur. Arap alfabesi yerine muasır medeniyet tercihinin en köklü ifadesi olan Latin alfabesini almak, yani harf devrimi Türk Milletine karşı bir komplodur. Kadına seçme ve seçilme hakkının veren devrim de Türk Milletine karşı bir komplodur. Nankörlük kibir, nefret ve gafletle birleştiğinde işte bu tür saçmalıklar üretir.
Ancak Ulema bize verdiği cevabın bir noktasında el hak haklıdır: Bu da Cumhurbaşkanlığı yeni hizmet binasının Türkiye Cumhuriyeti’nin sembol binalarından olacağıdır. Ama Ulema gibilerinin sandığının tersine kutlu değil israf ve haramın sembolü olacaktır. Türk Milleti bu haram ve kaç-AK saraya baktıkça yolsuzluklarından kazandıkları güçten övünen ve gurur duyan bir karanlık zihniyetin somutlaşmasını görecektir. Bu yapıya baktıkça, tam da onun alayı vala ile açılmasının adeta takdiri ilahinin tekdiri sayacağı Soma madenci katliamının devamı Ermenekli maden şehitlerini hatırlayacaktır.
O madenci şehit evlatlarımızdan Tezcan Gökçe’nin babası, onuru ve temiz kalbiyle hepimizi etkileyen Recep Tezcan’ın yırtık lastik ayakkabıları karşısında infiale kapılan milletimizi yatıştırmak için ona yine on liralık lastik ayakkabıları lâyık gören RTE Devletinin kalpsizliğini, cimriliğini ve kötülüğünü hatırlayacaktır. İşte o yüzden Atatürk bin yıl sonra bile Türk milletinin evlâtları tarafından bin yıl sonra bile yüceltilirken, Kaç-Ak Saray adaletsizliğin sonsuza bırakılmış ibretlik yapısı olacaktır. Bu yüzden Ulema gibileri ellerine tutuşturulan 17 Aralık Darbe Süreci masalına bel bağlamasınlar.
O madenci şehit evlatlarımızdan Tezcan Gökçe’nin babası, onuru ve temiz kalbiyle hepimizi etkileyen Recep Tezcan’ın yırtık lastik ayakkabıları karşısında infiale kapılan milletimizi yatıştırmak için ona yine on liralık lastik ayakkabıları lâyık gören RTE Devletinin kalpsizliğini, cimriliğini ve kötülüğünü hatırlayacaktır. İşte o yüzden Atatürk bin yıl sonra bile Türk milletinin evlâtları tarafından bin yıl sonra bile yüceltilirken, Kaç-Ak Saray adaletsizliğin sonsuza bırakılmış ibretlik yapısı olacaktır. Bu yüzden Ulema gibileri ellerine tutuşturulan 17 Aralık Darbe Süreci masalına bel bağlamasınlar.
Bu tartışmayı daha fazla uzatmaya gerek yok. Ulema’yı eğer yüreği yetiyorsa bütün bunları istediği bir televizyonda tartışmaya davet ediyorum.