Dünyada küreselleşmenin hızla sürdüğüne dikkat çeken Vali Mutlu, “Dünyada artık sermaye bilgi, teknoloji, çok yoğun bir şekilde bir araya gelebiliyor. Dünyada bizi bir araya getirebilecek bir diğer ortak değeri yüceltme imkanımız var. Bu bana göre barıştır. Refaha, ortak hukuka hizmet edecek gerçek projenin barış projesi olduğunu düşünüyorum. Barış projelerine ulaşabilmenin yollarının da bu tür zirveler olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.
Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifakı Yüksek Temsilcisi Nassir Abdülaziz Al Nasser ise İstanbul’un Avrupa’nın önemli bir kültür merkezi olduğuna dikkat çekerek, “İstanbul doğu ile batı arasında bir bağlantı noktası olarak kabul görmüştür. İstanbul öteden beri imparatorluklara başkentlik yapmıştır. Dünyanın son 10 yıl içerisinde oluşumuna katkıda bulunmuş ve bütün bu tarih neticesinde İstanbul geleceğin simgesine dönüşmüştür” şeklinde konuştu.
Zirvede konuşan Bosna Hersek Başbakanı Vjekoslav Bevanda ise ilerleme için diyalogun önemini vurgulayarak, “Biz geçiş durumunda bir ülkeyiz. Bu konuda diyalogun ne kadar önemli olduğunu görmüş bulunuyoruz. Doğudan ve batıdan müttefikler ve partnerler aramak durumundayız. Çünkü bu küreselleşmiş dünyada ancak bu şekilde başarılı olabileceğimi, bu olmaz ise izole bir adaya dönüşeceğimizi biliyoruz. AB’nin de potansiyel adayıyız. Buna ulaşabilmek için bilgimizi ortaya koymak ve AB’nin kurallarına uymalıyız. AB dışında ABD Rusya Çin ve Türkiye ile ilişkileri sürdürüyoruz” dedi.
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ise zirvede ele alınacak istemsiz göç ve insan ticareti konusuna dikkat çekerek, “Günümüz dünyasına ait en önemli sorunlardan biri. Hiç kimse zorunlu olmadıkça vatanından uzaklara, geleceği belirsiz tehlikeli bir yolculuğa çıkmaz. Hayatta kalabilmek ya da daha güvenli bir yaşam sürdürme kaygısı insanları böyle eylemlere iter. Ne yazık ki yüz binlerce insan açlık savaş ve benzeri nedenlerle kendisine güvenlikli bir liman ararken suç şebekelerinin ve insan tacirlerinin eline düşmekte. İnsan ticaretini önleme noktasında gerek dünya gerek ülkemiz değişik eylem planları oluşturuyor” diye konuştu.
“OBEZİTENİN NEDEN OLDUĞU HASTALIKLARDAN ÖLENLERİN SAYISI, AÇLIKTAN ÖLENLERİN 3 MİSLİ”
Dünyada 6.5 milyon insanın sosyal adaletin olmadığı bir zeminde yaşam kriterleri açısından orantısız koşullarda yaşadığını söyleyen Müezzinoğlu, “Dünyanın bir yüzünde milyonlarca insan savaşlar, çatışmalara, yoksulluk, açlık, susuzluk gibi nedenlerle ölüyor. Açlıktan ölmemek için göç etmek zorunda kalıyor. Veya göç yolculuğunda üst üste bindirildiği teknelere alabora olmasıyla boğularak ölüyor. Dünyanın bir başka yüzünde ise hakkı olandan fazlasını tükettiği için şişmanlığa bağlı hastalıklardan milyonlarca ölümlerle veya milyonlarca hastalık oluyor. Sanıyorum 2010 yılına ait bir araştırmada 3 milyonu aşkın kişinin aşırı kilonun yol açtığı hastalıklardan dolayı öldüğünü duyurdu. Bu sayının aynı yıl açlıktan ölenlerin 3 misli olduğunu ifade etmek isterim. Bugün obeziteye ve obeziteye neden olduğu hastalıklardan ölenlerin sayısı açlıktan ölenlerin sayısının 3 misli. Ekonomik refah kadar, adil dağılımı da gündemimize almalıyız. Böyle bir dünya tablosunda insanlığı yeni trajedilerle karşı karşıya kalmaması için alınması gereken tedbirler olması gerektiğine inanıyorum. Daha fazla savaş, daha fazla kan, daha adaletsiz dünya, istismar edilen kadın çocuk, diğer tarafta tüketim çılgınlığı ve beraberinde getirdiği sorunlardan ölenler. Böyle devam ederse dünya her geçen gün daha çok karanlığa muhatap olacak gibi görünüyor” şeklinde konuştu.
Dünyada çeşitli nedenlerden dolayı tarih boyunca göçler yaşandığına değinen Müezzinoğlu, şunları söyledi:
“600 yıl önce 300 bin Yahudi mülteciye kapısın açan bu toprak insanları farklı inançlara sahip insanları bağrına bastı. Ben de istemsiz bir göçmen olarak her göç hikayesinin sıkıntılarını bilen biriyim. Körfez savaşlarında Türkiye kimyasal silahlarla yok edilmek istenen 500 bine yakın insana sahip çıktı. Bugün Suriye’de ölüm kusan Esed rejiminden kaçan 1 milyona yakın mülteci de Türkiye’yi liman olarak seçti. Göç olgusunu tetikleyen bir başka neden ise iyi bir hayat kaygısı. Türkiye aynı zamanda bu kaygıyla yasa dışı göçlerin gerçekleştiği veya batıya geçiş güzergahı olarak kullanılan bir ülkedir. On binlerce insan, insan tacirlerinin suç şebekelerinin kurbanı olmakta. Uluslararası verilere göre insan ticareti uyuşturucu ve silah kaçakçılığında sonra en karlı 3. suç alanı. Türkiye bir tarafta yasal göç yönetimi ve uygulamalarını AB müktesebatı ile uyumlu hale getirirken diğer taraftan yasa dışı göçte caydırıcı tedbirler almaktadır. İnsan ticareti ile mücadele alanında başta BM ve AB olmak üzere uluslararası kuruluşların tüm faaliyetlerini desteklemektedir. Ancak gelişmiş dünyanın da, uluslar arası kurumların da BM ve UNESCO’nun da bu anlamda dinamiklerini daha üst noktaya taşıması gerektiğine inanıyorum.”