"Çinli bilge der ki biz 3 kardeştik. Üçümüz de doktorduk. En büyüğümüz hasta geldiği gün tedavi ederdi. Öldüğü zaman yeni bir hasta gelinceye kadar kimse onun öldüğünün farkına bile varmadı. Ortanca kardeşimiz bir hasta geldi tedavi etmedi, mahalleye yayıldı tedavi etmedi, eyalete yayıldı tedavi etti ve öldüğü zaman bütün eyalet arkasından ağladı. En küçük kardeşimiz en uyanığıydı. Hasta geldi tedavi etmedi, mahalleye yayıldı tedavi etmedi, eyalete yayıldı tedavi etmedi, bütün Çin'e yayıldı kardeşimiz hastalığı tedavi etti ve öldüğü zaman Çin onu ulusal kahraman ilan etti. İşte Türkiye'de siyaseti biz bu bağlamda kuruyoruz. Sorunlara kilitlenen değil sorun yaratan bir siyaset kurumu oluşmaya başladı."
Siyasette ahlak deforme olmuşsa sorunun çözülemeyeceğini kaydeden Kılıçdaroğlu, sosyal demokratların etik değerlerinin yüksek olduğunu söyledi. Geçmişte bir bakanın yemek yedi diye haber yapıldığını ve koltuğundan ayrıldığını, o bakanın da sosyal demokrat bir bakan olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, ''Bugün düşünün, eğer bir bakan hakkında yolsuzluk iddiası varsa, herkes bunu çok iyi biliyor, o bakanın koltuğu sağlamlaşıyor'' dedi.
Kılıçdaroğlu, toplumda bir sorun olduğunu ve bu sorunu çözmeleri gerektiğini vurgulayarak, "Siyasette yeniden ama yeniden ahlak vurgusunu çok sık dile getirmemiz gerekiyor. Ahlakın egemen olduğu bir toplumda huzur olur. Ahlakın egemen olduğu toplumda siyasetçi halka hesap vermeyi namusu görev kabul eder. Oy istiyoruz, vergi alıyoruz. Nereye harcandığının hesabını siyasetçi, iktidar vermeyecek de kim verecek? Daha da önemlisi halkın da hesap sorma gibi bir alışkanlığa sahip olması gerekir. 'Ben vergi veriyorsam hesabını soracağım' demelidir. Bu eksikliklerimizi gidereceğiz. Çinli bilgenin öyküsünü unutmayalım. Bu öykü bizim siyaset kurumunda siyasetçilerin de kulaklarına küpe etmeleri gereken bir öyküdür" diye konuştu.
DSP GENEL BAŞKANI TÜRKER
DSP Genel Başkanı Türker de konuşmasında Türkiye'nin günümüzde algı ile yönetildiğini ve herkesin o algının peşine takılıp gittiğini dile getirerek, "Aslında Türkiye'de solda olanlar çok ama bunlar sağda sıkışmışlar, sağa oy veriyorlar, bunları bulup getirmemiz gerekiyor. Milli gelir hesaplarından yola çıktığımız zaman Türkiye'de milli geliri elde edenlerin çoğunluğunun yüzde 80'i oluşturan kısmını emekçi, memur, emekli ve onların aileleri olduğunu görüyoruz. Ama bizi uzun yıllardır bir şeye hapsetmişler, maksimum bugüne kadar yüzde 40 olmuşuz, oyumuz yüzde 30 ve solda mücadele eden partileri birbiriyle, bu yüzde 30'dan pay alan partiler haline sokmuşlar. O nedenle bizim bütün değerleri, yol haritalarımızı gözden geçirmemiz gerekir. Son on yıldır Türkiye'de özgürlüklerin yok olduğu, medyanın kendi kendine sansür uygulamaya başladığı bir süreç yaşanmaktadır. Türkiye'deki herkes baskı altında tutuluyor, dikta rejimi yaşanıyor. Eğer bu zaman dilimini Hitler'in gelişiyle mukayese edersek faşizmin hortladığına benzer bir yapıyla karşı karşıya kalırız. O halde biz, sosyal demokratlar, demokratik solcular olarak birbirimizle uğraşmak yerine asıl niteliği solda olması gerekenleri araştırıp bulup ortaya çıkartmalıyız. Bunun için tek bir sosyal demokrat parti, tek bir sivil toplum örgütü yetmez. Sayıları istediği kadar artsın, bunların yeteri kadar oyu olsun, parlamentoda koalisyon kurup Türkiye'de yalnız sosyal demokratlardan, demokratik solculardan oluşan iktidarı ilk defa görmüş olalım" diye konuştu.