Türkiye’de ilk kez böyle bir dava açan Erzurum Barosu avukatlarından Sadullah Kara, dava dilekçesinde şu görüşlere yer vermişti.
“Müvekkillerim ayıların saldırısına uğrayarak vefat etmiştir. Bizler hayvanların korunmasına karşı değiliz. Hayvanları korurken çevreye zarar vermelerinin de kesinlikle önlenmesi ve bunun için gerekli koruma tedbirlerinin aynı birimlerce alınması gerekmektedir. Maalesef olayda vurulmaları yasaklarla engellenen ayılar yerleşim yerlerine, hatta köy içindeki bahçelere kadar girmekte, insanlara saldırmakta ve hatta ölümüne sebep olmaktadırlar. Halbuki davalı idareler bu hayvanları koruma altına aldıkları gibi, bunlardan insanları koruyan tedbirleri de almalıdırlar. Hayvanların vurulmaları halinde büyük miktarlarda ceza öngörerek müvekkillerimin murisinin kendisini korumasını engelleyen idare, ayıların saldırısı sonucu meydana gelen zararları da karşılamakla yükümlüdür.
Vahşi hayvanların yaşadıkları birçok ülkelerde bu hayvanların nesillerini korumak için alınan tedbirlerin yanında ayrıca çevreye, insanlara zarar vermemeleri için etrafları korumalı çitlerle çevrilmiş ve gerekli diğer tedbirler de alınmıştır. Şayet bu hayvanlar buralarda bu tedbirler alınmadan yaşayacaklar ise o zaman da insanların bu bölgelerde yaşamalarına, evler, köyler, mahalleler, beldeler, ilçeler kurulmasına İçişleri Bakanlığımızın izin vermemesi gerekir.
Bu izin verilmesine veya buralarda yerleşim yerlerinin kurulmasına engel olmadıkları halde bu vahşi hayvanlardan insanları koruyan tedbirleri almaya ve bu hayvanların vurulmasına yasak koyan davalı idareler müvekkillerimin murisinin ölümünden sorumludurlar. Kaldı ki, davalı idarelerin kusurları açık olmasına rağmen bir an için kusurlu olmadıklarını kabul etsek dahi, kusursuz sorumluluk ilkesi gereğince de müvekkillerimin zararlarının idarece karşılanması gerekir. Doğanın dengesinin sağlanması, bozulmaması tabidir ki devletçe sağlanmalıdır. Tüm ülkemiz için gerekli olan korunmasının faturası sadece birilerine çıkarılamaz. Sosyal devlet ilkesi gereğince paylaşılmalıdır. Nasıl ki deprem felaketi sonrası ortaya çıkan mağduriyet halkımızın tamamı tarafından, yani devletimizce ödeniyorsa ki doğru bir davranıştır. Bugün ülkemizde Çat-Yavi’de olduğu gibi teröristlerin öldürdüğü vatandaşlarımızın ailelerine devletimizce de ödeniyorsa, bu da doğru sosyal devlet olmanın bir gereğidir. Yine nasıl ki yapılan saldırılarda ölenlerin PKK ile özel husumeti yoksa, bizim olayımızda da devletin korumaya aldığı ayılarla müvekkillerimin murislerinin bir husumeti bulunmamaktadır. İnsanların evlerine, bahçelerine kadar gelerek önüne çıkana saldırmaktadır. Akraba olmayan Ömer Yılmaz gibi Miyase Yılmaz’a saldırarak ölümüne sebep olmuştur.”
Saldırgan ayı Yeşilyurt köyünde önce bir bahçede otlayan ata saldırmıştı. Atın tepki vermesi üzerine uzaklaşan ayı, üç bahçe aşağıda pekmez yapmak için dut toplamaya giden 71 yaşındaki Miyase Yılmaz’a saldırmıştı. Boz ayı dört çocuk annesi Yılmaz’ı vücudunun çeşitli yerlerinden ısırarak öldürmüştü. Yılmaz’ı üç bahçe aşağıya sürükleyen ayı, 2 kilometre ileride bahçesinde oturan Ömer Yılmaz’a (62) da arkadan saldırmıştı. Ömer Yılmaz’ın da bahçesine dut toplamak için gittiği ve oturduğu yerde ayının ensesinden ve kolundan ısırarak öldürdüğü tespit edilmişti. Ömer Yılmaz’ın eşi Sebahat Yılmaz, çocukları Ömer Faruk, kızı Naciye Sinem ve oğlu Hüseyin Yılmaz tarafından Erzurum 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde 132 bin, Miyase Yılmaz’ın çocukları Abdullah Yılmaz, Hüseyin, Necdet ve Ahmet Yılmaz tarafından da Çevre ve Orman Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı’na 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde 120 bin TL maddi ve manevi tazminat davası açılmıştı.
İzmir Haberleri