Başbakan Erdoğan, Hilton Otel'de düzenlenen Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı'nın (ICPD) kapanış oturumuna katıldı. Konferansta konuşan Başbakan Erdoğan, “Dünyada şu anda tarihin en ciddi ve maliyeti en yüksek ekonomik krizlerinden birini yaşıyoruz. Küresel ekonominin geleceğine ilişkin belirsizlikler ve riskler devam ediyor. Ekonomik krizin geniş çaplı siyasi sosyal ve toplumsal etkileri olacağını farklı ülke tecrübelerinden müşahede ediyoruz. Küresel kriz ortamında kaynakların daralması, bütçelerin kısılması en çok gelişme yolundaki ülkelerin kalkınma çabalarını olumsuz etkiliyor. Bin yıl kalkınma hedeflerinin gerçekleşmesi için önümüzde 3 yıl var. Ancak bugünden birçok ülke için bin yıl kalkınma hedeflerini yakalamanın imkansız olduğunu görüyoruz. Elbette kaydedilen ilerlemeleri memnuniyetle karşılıyoruz. Ancak yapılamayanların üzüntüsünü de derinden hissediyoruz” dedi.
Erdoğan, “Değerli dostlar; ne küresel kriz, ne de bin yıl kalkınma hedeflerine ilişkin olumsuz manzara, tabii ki umutlarımızı tüketmeyecek ve köreltmeyecektir. Bir yandan vizyonel bir bakış geliştirmenin her zamandan daha büyük önem arz ettiği dayanışmanın ve ortak hareket etmenin her zamankinden daha fazla gerekli olduğu bir süreçten geçiyoruz. Oluşturulacak yeni kalkınma modellerinde uluslar arası işbirliği ve dayanışmanın en üst düzeye çekilmesi olmazsa olmaz bir gereklilik halini aldı. Burada bir hususunu altını çizmek durumdayım. Dayanışma sadece yoksul halklara, yoksul ülkelere yardımda bulunmakla sınırlı kalamaz. Yoksulluk anlamında büyük felaketler yaşayan ülkelere yıllık belli miktarlarda yapılan yardım vicdanları rahatlatabilir ama sorunları kalıcı olarak çözmez çözemez. Dayanışmayı yardımlarla sınırlamak sorunları ötelemekten başka anlam taşımaz. Az gelişmişlik seviyesindeki ülkelerinin kendilerine uygun çözümleri üretmelerine teşvik etmeli ve desteklemeliyiz” diye konuştu.
Dünya ülkelerini her türlü zor şartlara rağmen dayanışmaya davet eden Erdoğan, “Tüm sıkıntılara ve yokluklara rağmen en az gelişmiş ülkelerdeki halkların kalkınma için gösterdikleri özverili çabaları desteklemeliyiz. Bunları dünyaya birer örnek olarak sunmalıyız. Tarih bizim yaşadığımız zaman dilimiyle sınırlı değil. Tarihin bilinen dönemlerine eski zamanlara bakıldığında eşitsizliğin, adaletsizliğin, yoksulluğun; göç, terör, savaş olarak dünyaya çok büyük acılara yaşattığını hepimiz biliyoruz. Bugün birçok ülke gelişmiş insan hakları ileri standartta demokrasi ve yüksek refah seviyesi ile yaşarken maalesef farkına varmadan sınırlarına sanal duvarlar çekebiliyor. Kendisi için kendi halkı için evrensel insani değerleri demokrasi ve refahı bir hak olarak gören ülkeler, yanı başlarında yada yakın coğrafyalarda yaşanan trajedileri adeta bir gerilim filmi izler gibi sadece izlemekle yetiniyor. Hatta kendi topraklarında evrensel insani değerleri yücelten başka milletleri insan hakları ihlalleri konusunda eleştiren ülkeler siyasi, diplomatik, ekonomik bahanelerle başka ülkelerde yaşanan zulme sessiz ve tepkisiz kalabiliyor. Sadece sermayenin küreselleştiği insan haklarının demokrasinin refahın adaletin sosyal dayanışmanın küreselleşemediği bir dünya işte yaşadığımız küresel ekonomik sorunu doğurmuştur. Ülkeler dünyada yaşananlara kayıtsız kaldığı müddetçe daha büyük krizlerin yaşanacağını daha büyük ve küresel ölçekte felaketlerin yaşanacağını öngörmek, takdir edersiniz ki falcılık olmayacaktır” şeklinde konuştu.
Tarihi sorumlulukları hatırlatan Erdoğan, “Belki bizler 50 yıl, 100 yıl sonra yaşananları göremeyeceğiz. Belki bizler ormanların yok olduğu, buzların eridiği, suyun tükendiği, petrolün bittiği kaynakların son derece azaldığı bir dünyayı göremeyecek olabiliriz. Ama unutmayın çocuklarımız adına, torunlarımız adına, insanlık adına tedbirleri bugünden almamız gerektiği, bu sorumluluğun bizim üzerimizde olduğu açıktır. Çocuklarımıza, torunlarımıza yaşanabilir bir dünya kadar vicdan sahibi dünyayı da emanet bırakmalıyız” diye konuştu.
BM GÜVENLİK KONSEYİ'NE TEPKİ
Başbakan Erdoğan, “Başta Suriye olmak üzere Afganistan, Irak, Filistin ve çeşitli Afrika ülkelerinde yaşanan çatışmalara ve başta Somali olmak üzere birçok ülkede yaşanan ağır yoksulluğa çareler çözümler üretmek, geleceğin adına ağır bir yükümlülüktür. Samimiyetle insani değerler ile ve vicdanla ülkelerimizin olduğu kadar dünyamızın yani bizden sonra gelecek nesillerin geleceğini de dikkate almamız gerektiği açıktır. Türkiye olarak ülkemizi her alanda büyütürken, bölgesel ve küresel refah ve istikrar adına yoğun ve samimi bir mücadele yürütüyoruz. Anayasamızda ülkemizin yapısı şu şekilde tanımlanır; demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti. Demokratik olmak, laik olmak, hukuk devleti olmak bu işi bitirmiyor, aynı zamanda sosyal bir devlet olduğunuzu da unutmayacaksınız. Çünkü sosyal olamıyorsanız, ülkenizde yaşayan fakir fukarayı, garip gurebayı arayıp bulamıyorsanız idareci olarak sorumluluğunuzu farkında değilsiniz demektir. Sadece ülkeniz değil, dünyada olanları bulamıyorsanız, oralara da elinizi uzatmıyorsanız siz bir siyasetçi olduğunuzun farkında değilsiniz demektir” şeklinde konuştu.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine yüklenen Erdoğan, “Artık dünya büyük bir köydür. Bu köyün içinde ne oluyorsa, ne bitiyorsa, bundan haberdar olmak durumundayız. Bu kuruluşlar niye var, BM niye var? Bakın ben son genel kurulda birşey söyledim; 'BM kendini reforma etmelidir' dedim. 'Sadece 5+1 ile daimi üyelerle sınırlı ve kısıtlı bir BM’nin acil kararlar alacağına inanmıyorum' dedim. Geçici üyeler sıfatıyla bulunan ülkelerin orda hiçbir anlamı yok. Her şey o 5 tane üyenin dilindedir. Onlar ne karar verirlerse siz ona uymak zorundasınız” dedi.
Suriye’de yaşanan gelişmeleri örnek gösteren Başbakan Erdoğan, “İşte buyrun Suriye. Suriye’de kan gövdeyi götürüyor. On bini aşkın ölüm var, 100 bin civarında yaralı var. Sadece benim ülkemde 23 bin göçmen var şuanda. Ürdün’de 100 bini aşkın göçmen var, Lübnan’da aynı şekilde… Bütün bunlar olurken siz Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi olarak bir karar alıyorsunuz ve konseye götürüyorsunuz, daimi üyelerden iki tanesi bu işe farklı bakınca iş bitmiştir. Ve bu adamı atamıyorsunuz. Buna seyirci mi kalacağız? Futbol maçı seyretmiyoruz beyler. Bir dramı, bir trajediyi maalesef izlemek zoruna kalıyoruz. Ve burada çocuklar öldürülüyor, burada savunmasız kadınlar ve yaşlı insanlar öldürülüyor ve boğazları kesilerek öldürülen insanlar var burada. Bunu mu izleyeceğiz, bunu mu seyredeceğiz? Buna ben kimse duymadım diyemez. Duyarsız kalamaz. Elini uzatmak durumundadır. Biz buna mecburuz” diye konuştu.Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Artık dünyada bir şeyi ayırt etmemiz lazım. Güçlülerin haklı olduğu bir dünya istemiyoruz. Haklının güçlü olduğu bir dünya istiyoruz. Bunu başarmaya mecburuz. Eğer haklıların güçlü olduğu bir dünyayı kuramazsak insanlığın geleceği aydınlık değildir. Onun için bunu kurmaya mecburuz. İşte bunu birlikte kuracağız. Bu adımları beraber atacağız. Çocuklarımız izin atacağız, torunlarımız için atacağız. Bize babalarımız, dedelerimiz böyle bir dünya bıraktı dedirtmemiz lazım. Bunun içinde çok çalışmamız gerekiyor. İşte Türkiye ekonomide son 10 yılda yaklaşık üç kat büyüme kaydetmiş. Yapısal reformlar sayesinde küresel ekonomik krizden en az etkilenen ülke olmuştur.”
Türkiye’nin ekonomik krizden alnının akıyla çıktığını ifade eden Erdoğan, “9 yıl öncesine kadar Türkiye alan eldi ama şimdi veren el oldu. Geçen yıl 2 milyar dolar biz en az gelişmiş ülkelere destek verdik. Ekonomimiz büyüdükçe vermeye devam edeceğiz. Bunu insanlık görevi olarak görüyoruz. Bunu yapmaya mecburuz. Ülkemiz bu konferansında gündemini teşkil eden insani kalkınmayla ilgili son yıllarda son yıllarda özellikle çarpıcı ilerlemeler kaydetmiştir” şeklinde konuştu.
KÜRTAJ CİNAYETTİR
Cinsiyet ayrımına ilişkin yapılan reformlardan söz eden Erdoğan, “Kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi sözleşmesine ve diğer birçok uluslar arası belgeye Türkiye taraftır. Ülke genelindeki 145 Aile Danışma ve Toplum Merkezinde 85 bin vatandaşımıza hizmet ediyoruz. 57 Kadın Konuk Evin’den 31 binin üzerinde kadınımız şuanda istifade ediyor yararlanıyor” dedi.
Anne ve bebek ölümlerine ilişkin istatistik bilgiler veren Erdoğan, “Nüfuz araştırmalarına göre anne ölüm oranı 2005 yılında 100 bin canlı doğumda 28 iken 2010 yılında 100 bin canlı doğumda bu oran yüzde 16’ya düştü. Bebek ölümleri 2003-2008 yılları arasındaki 5 yıllık dönemde yüzde 48 oranında azalmış, 100 binde 13’e gerilemiş. Anne ölümlerinde yakaladığımız düşme eğilimi ile ülkemiz dünyada anne ölümlerinde en çok düşüş sağlayan 10 ülkeden biri olmuştur. Öte yandan kadınlarımızdan yana politikalarımız kapsamında eşi vefat etmiş kadınlara sosyal yardım programını uygulamaya koyduğumuzu aylık düzenli nakit ödemelerimizi başlattığımızı da burada ifade etmek istiyorum. Artık bir hanım efendinin eşi ölmüş ise kesinlikle yalnız değildir ve devlet olarak onun yanındayız” şeklinde konuştu.
Bebek ölümlerine dikkat çeken Erdoğan, “Dünyada her yıl 5 yaş altında 5 milyon çocuk yaşamını yitiriyor, 101 milyon çocuk ilkokul çağına bile ulaşamıyor. Temiz suya ulaşma imkanı bulunmayan, açlıkla ile mücadele eden, eğitim hakkı elinden alınmış çocukların sayısı azımsanamayacak düzeyde kalmaya devam ediyor. Türkiye olarak çocuklar konusunda da büyük bir hassasiyet içindeyiz” dedi.
Her aileden üç çocuk isteğini yineleyen Erdoğan, “Ben ülkemde her aileden en az üç çocuk istiyorum. Çünkü genç, dinamik bir nüfusa ihtiyacımızın olduğuna inanıyorum. Türkiye, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni ilk imzalayan ülkelerden biri olmuştur. Ayrıca çocuk koruma kanunu kabul etmiş, çocuklarımızla ilgili hukuki temeldeki eksikliklerin giderilmesi için önemli bir yol kat etmiş bulunuyoruz” şeklinde konuştu.
Sezaryenli doğuma karşı olduğunu ve ayrıca kürtajı da cinayet olarak gördüğünü vurgulayan Erdoğan, “Sezaryenle doğuma karşı olan bir başbakanım. Ve bunu bir cinayet olarak görüyorum. Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum. Buna kimsenin müsaade etmeye hakkı olmamalı. Ha anne karnında bir çocuğu öldürürsünüz, ha doğduktan sonra öldürürsünüz. Hiçbir farkı yok. Buna karşı çok daha duyarlı olmaya mecburuz. Buna karşı el birliği içerisinde olmaya mecburuz. Çocuklarımızı için eğitim üzerinde en fazla hassasiyetle durdurduğumuz bir konu” dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hepimiz için daha müreffeh bir dünya oluşturulmasının temel şartı; hiç kuşkusuz sağlıklı işleyen bir demokrasi ve siyasi iradedir. Netice alınması için en büyük görev ve sorumluluk siyasi liderlere, yani bizlere, yani parlamenterlere düşmektedir. Bunun için yasama organı görevini yerine getirmelidir ve bunda tereddüt etmemelidir. Siyasi düzeyde göstereceğimiz kararlılık, bugünkü sıkıntıların üstesinden gelinmesi noktasında belirli olacaktır. Uluslar arası toplumun yükselen sorumlu ve yapıcı bir üyesi olarak Türkiye’nin bundan böyle de yoksulların, güçsüzlerin, dışlanmışların yanında tüm imkanlarıyla yanlarında yer almaya, tecrübesini ve ekmeğini paylaşmaya devam edeceğini burada açık ve net bir şekilde ifade etmek istiyorum."