İşte Fatih Altaylının O Yazısı
Seçim gecesi ya da ertesi günü.
15 gün önce parlamento kaybedilmiş.
Şimdi de Cumhurbaşkanlığı.
CHP’de ağızları bıçak açmıyor.
Keyifler kaçık.
Ekrem İmamoğlu İstanbul’a dönmüş, parti yönetiminden isimler yorgun ve keyifsiz koltuklara yığılmış.
Parti içinde herkes yeni duruma göre pozisyon almaya çalışıyor.
Genel merkezde zaten siyasi geleceğini Ekrem İmamoğlu’na bağlamış bir grup var. Oldukça bildik tanıdık isimler, hatta parti adına konuşan kişiler, gelecek planlarını şekillendiriyorlar.
Kılıçdaroğlu’nu destekleyen bir grup da hala mevcut. Onlar da ikballerinin devamını Kılıçdaroğlu’na bağlamışlar, kaçınılmaz değişimden korkuyorlar.
Bir hesaplaşma kaçınılmaz görünüyor.
Herkes yarın ne olacağını düşünüyor.
Ama kimse konuşmuyor.
Kemal Bey, çok güvendiği birkaç isimle odasına çekiliyor ve durum değerlendirmesi yapmak istiyor.
Odada bu isimlerden biri Kemal Bey’e çok net bir soru soruyor.
“Sayın Genel Başkan, çok iyi performans gösterdiğiniz ve toplumsal kabulünüzü en üst düzeye çıkardığınız bir seçim süreci yaşadık. Başladığınız yerden çok daha yüksek bir noktada seçimi tamamladınız ama yetmedi. Bundan sonrası için ne planlıyorsunuz! Bir daha seçimde yeniden aday olma planınız var mı, nasıl bir yol haritası çizmeliyiz.”
Kemal Kılıçdaroğlu çok net, çok açık bir yanıt veriyor.
“Bu benim ilk ve son Cumhurbaşkanlığı adaylığımdı. Bir daha Cumhurbaşkanlığı dahil, herhangi bir pozisyona aday olmayacağım. Ne zaman yapılırsa yapılsın bir dahaki seçimde aday ben değilim. Böyle bir niyetim de, arzum da yok”
Herkes rahatlıyor.
Ancak genel başkanlığı bırakmayacağını da hissettiriyor.En azından yerel seçimlere kadar.
Odadakilerden biri, “Hem bu fikrinizi hem de Genel Başkanlığı yerel seçimlere kadar sürdüreceğinizi ve yerel seçimlerden sonra genel başkanlığı da bırakacağınızı açıklasanız çok rahatlarız’ diyor.
Kemal Bey bakıyor, itiraz etmiyor. Net bir şey de söylemiyor. Zaten genel tavrı bu.
Bu arada bu aşamada Ekrem İmamoğlu Genel Başkanlığa bazılarının iddia ettiği kadar hevesli değil. İstanbul’u AK Parti’ye bırakmak da istemiyor. Siyasi yasak meselesi de zaten üzerinde bir yük. Aceleci davranmaktan yana değil. Ancak durumdan hoşnutsuzluğu bilinsin istiyor. Bunu da sosyal medya aracılığı ile duyuruyor.
Parti hafif çalkalanıyor.
İki gün sonra kimse ile görüşmeyen Kılıçdaroğlu, İBB Başkanı ile baş başa bir görüşme yapıyor. Parti yönetimi bu görüşmeyi izliyor, sonucu merak ediyor. Bir bilgi verilmiyor ama İmamoğlu, değişim tweetlerini yayınlamayı durduruyor.
Herkes sulh sağlandı diye düşünürken, Kemal Bey yeni MYK’yı açıklıyor.
O da ne!
Listede İmamoğlu’na yakın olduğu düşünülen isimlerden bir teki bile yok. Belli ki, İmamoğlu ile işler iyi gitmiyor.
İpler yeniden geriliyor.
Ve ilginçtir, siyasi ikbalini İmamoğlu’nda gören bazı parti yöneticilerinden, Kılıçdaroğlu’na destek açıklamaları gelmeye başlıyor.
Şimdi partide herkes şaşkın.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun odadan son çıkan kimse onun etkisi altında kaldığı bilinen bir sır.
Şu anda kafasında ne var kimse tam olarak bilmiyor.
Bildikleri şu.
Kılıçdaroğlu görünenin aksine, gerekli hallerde en yakınındakini bile gözden çıkaracak tarzda bir lider. Yani rakibinden çok da farklı değil bu konuda.
Bu yüzden CHP’de yarın ne olacak kimse net olarak bilmiyor.
Ama yerel seçimlerden önce hiçbir değişiklik olmayacağından herkes emin.
Jetonla çalışanlar edepli olun
Son 15 yılın Türkiye’ye verilen en büyük zararlarından biri, bir üslubun genel geçer, egemen ve herkesin kullandığı, normalleşmiş bir tarz haline gelmesi.
Bu tarza özetle, “Liyakata zerre önem verme, kendi hatalarını görmezden gel, ne olursa olsun karşı tarafı karala, senin gibi düşünmeyeni hain ve satılmış olmakla suçla” üslubu diyebiliriz.
Bu tarz ne yazık ki, herşeyi ve herkesi etkisi altına almış gibi görünüyor.
Artık siyasi partiler, şirketler, kurumlar hep bu tarz ile yönetiliyor.
Birkaç gündür CHP Genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başarısız olduğunu, bir türlü seçim kazanamadığını, artık bırakması gerektiğini yazıyorum.
Bir grup CHP’liden işitmediğim suçlama kalmadı.
Elbette benim gibi düşünmeyebilirler, tabii ki Kemal Bey’in görevde kalmasını isteyebilirler, iktidarı 20 yıldır değiştirememek onlar için başarısızlık kriteri olmayabilir, benim üslubumu sert, sözlerimi kaba bulabilirler.
Bunlara hiç itirazım yok.
Ama kalkıp bana ve asla satın alınması mümkün olmayan insanlara “Satılmış, dönek” diyemezler.
Dönmüşüz de nereye dönmüş edepsizler.
“Seçilemedin, milyonlarca insanı üzdün, hayal kırıklığına uğrattın, üstelik bu seçilememe hali artık müzmin bir hastalık haline geldi. Bırakın artık” demenin satılmışlıkla, döneklikle ne alakası var.
CHP’ye oy vermiş milyonlarca insanın fikrini yansıtmak mı satılmışlık, döneklik…
Benimle aynı şeyleri söyleyen milyonlar da mı satılmış dönek.
Ya da Emekli Paşa Sevgili Ahmet Yavuz da mı satılmış ve dönek.
Uğur Dündar mı, Yılmaz Özdil mi, Mehmet Yılmaz mı, İsmail Saymaz mı, Barış Doster mi ya da Tanju Özcan mı satılmış ve dönek.
Kim satın aldı hepimizi!
Kim aldı lan beni, siyasi rakiplerinden daha fazla bana öfkeli olan AK Parti mi!
Herkese kefil olacak halim yok ama bizi satılmışlıkla suçlayanların, uğruna sülalelerini satacağı şeyleri elinin tersi ile itmiş adamlar var burada.
O yüzden ağzınızı toplayın.
Edepli olun.
Kim satılmış, kim aslında kime çalışıyor, kim kimin adamı, kim menfaat için partisini pazarlıyor haberiniz bile yokken saçma sapan konuşmayın.
Hele dün PKK’lı, bugün Ulusalcı olup, bir yandan da eski bir İçişleri Bakanı’nın kullanışlı aparatı olan, “Jetonla çalışan” gazeteci bozuntuları hiç konuşmasın.
Gazeteciliği de, edebi de, insanlığı da onlardan ve onlar gibilerden öğrenecek halimiz yok!
Şunu da söyleyeyim, hatayı gizlemek için karşı tarafı suçlayan ve liyakatsizliğe sürekli prim veren bu tarz önce kişileri, sonra kurumları, sonra da ülkeyi çürütür.
Bugün Türkiye’den yükselen pis koku işte bu çürümenin kokusudur.
Farklı bir şey mi bekliyordunuz!
TL hızla değer kaybetmeye başlayıp, kurlar hızla yükselince ve zamlar her tarafa yansıyınca okurlar “Ne diyorsun” demeye başladı.
Hiçbir şey dememe gerek yok.
Tüm bunların olacağını seçim öncesi yazılarımda yazdım.
TL’nin değer kaybının engellenemeyeceğini, Mehmet Şimşek gelse bile durumun pek değişmeyeceğini, geç kalmış bir faiz arttırım kararının etkisinin sınırlı olacağını, Kur Korumalı Mevduat’ın seçilenin başına bela olarak kalacağını, hızlı bir fakirleşme olacağını seçim öncesi yazdıklarıma bakarak görebilirsiniz.
Ancak bunun toplumsal etkisi düşünüldüğü kadar hızlı olmayacak.
Çünkü dolarizasyon yüksek olduğu için, kur artışı tasarruflarını dolara yatırmış varlıklı ya da yarı varlıklı kesimi geçici olarak mutlu edecek.
Sosyal yardımlarla yaşayan kesim biraz zorlanacak ama ses çıkarmayacak.
Yüksek birikime sahip ve büyük bölümü iktidara yakın olan grup, faizlerin artmasını bekleyecek.
Yüksek kurdan bozdurdukları dolarlarını faize yatıracak, daha sonra faizlerini alıp, geçici olarak düşmüş kurdan yeniden dolara dönecekler.
Ülkede hukukun üstünlüğü, adalet, oligarşik olmayan güvenilir bir ekonomik sistem kurulmadıkça, iç ve dış sermaye ülkeye güvenip yatırım yaparak üretimi arttırmadıkça, tarımsal üretim düşmeye devam edip, köyden kente işsizlik göçü bitmedikçe olacak olan budur.
Ekonomi Bakanı’ndan daha önemli olanın Adalet Bakanı olduğunu anlayamayanlar, ülke ekonomisini düzeltemezler.
https://fatihaltayli.com.tr/kose-yazisi/2023/06/08/kilicdaroglu-bir-daha-aday-olmayacagim