CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Sözlerime başlarken, dün Kastamonu, Samsun, Sinop ve Amasya’da yaşanan sel felaketleri nedeniyle vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi sunuyoruz. Ayrıca Samsun ve Amasya’daki felaketlerde hayatını kaybeden iki vatandaşımıza da Allah’tan rahmet, acılı yakınlarına sabır diliyoruz. Bir de kayıp vatandaşımız var. Onun da sağ salim evine dönmesini temenni ediyoruz.
MYK’DA 7 KADIN
Bugün, dün atanan Merkez Yönetim Kurulumuz, ilk toplantısını gerçekleştirdi. Yeni MYK’mız, her biri kendi alanında uzman olan, önemli başarılara imza atmış yaş ortalaması 49 olan isimlerden oluşuyor. MYK toplantımıza katılma hakkına sahip Kadın ve Gençlik Kolları Başkanlarımızla dört grup yöneticimiz arasında toplam yedi kadın bulunuyor. Toplantımızın gündeminde, yaşanan seçim sürecinin değerlendirilmesi, partimizin olağan kongreler sürecinin başlatılması, ülke gündemine dair değerlendirmeler ve yaklaşan yerel yönetim seçimlerine yapılacak hazırlıklar vardı.
CUMHURİYET TARİHİNİN EN ADALETSİZ SEÇİMİ
Mayıs ayında yapılan seçimler 2018’de başlayan parti devleti rejiminin ilk seçimiydi. Hükümet, devletin tüm imkânlarını ve gücünü, bu seçimleri kazanmak için pervasızca kullandı. Cumhuriyet tarihinin en adaletsiz seçimi yaşandı. Anayasaya göre milletvekili olamayan Bakanlar, Milletvekili adayı yapılarak seçim sürecine dahil edildi. Bakanlıkların imkânları, seçim kazanmak için seferber edildi. Bu seçim sürecinde hükümet, Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir yalan, dolan ve ahlaksızlık furyasına başvurdu. AK Parti Genel Başkanı meydanlarda montaj videolarla, vatandaşı kandırmaya çalıştı. Kampanya süreci sahtekârlıkla malul edildi. İnsanların gözünün içine baka baka yalanlar söylendi. Türkçe bile bilmeyen yabancılar, üç kuruşa aldıkları vatandaşlık hakkıyla, oy kullandı, ülkenin kaderi hakkında söz söyledi. Ülkemizde, neresinden baksanız sakatlanmış, neresinden baksanız kirletilmiş, siyaseten de, ahlaken de meşru olmayan bir seçim süreci yaşandı. Vatandaşına yalan söyleyen bir kişi bu ülkeyi nasıl sağlıklı bir şekilde yönetecek göreceğiz.
TÜM YURTTAŞLARIMIZIN HAKKINA HUKUKUNA SAHİP ÇIKACAĞIZ
Böyle bir kampanya sürecinde, başta Cumhurbaşkanı Adayımız Kemal Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak çok çalıştık. Her iki seçmenden biri oyunu Kemal Kılıçdaroğlu’na verdi, 25 milyon 504 bin 724 yurttaşımızın oyunu aldık. Ama istediğimiz sonuca ulaşamadık. Ancak yılgınlığa, umutsuzluğa kapılmadan bize oy veren 25,5 milyon yurttaşımız başta olmak üzere, tüm yurttaşlarımızın hakkına hukukuna sahip çıkacağız. Cumhuriyet Halk Partisi bir asırdır süren, demokrasi, hak, hukuk ve adalet mücadelesine devam edecek. Biz bölen değil, birleştiren olacağız.
KONGRELER SÜRECİNİ BUGÜN BAŞLATIYORUZ
Daha önceki konuşmalarımda da ifade etmiştim. Bugün bizler için Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonraki 8. gün değil, yerel seçim sürecinin başlamasından sonraki 8. gün. Son seçimden bu yana geçen sürede; hem geçen seçimle ilgili özeleştirilerimize devam ediyor, hem de yaklaşan yerel seçime hazırlıklarımızı başlattık. Bu çerçevede, Parti Meclisi toplantımızda yapılan değerlendirmeler ışığında, kongreler sürecinin bugün başlatılmasına ve mevzuattaki asgari süreler dikkate alınarak hızla tamamlanmasına karar verdik. Ayrıca tüzüğümüzün bazı maddelerinde değişiklik yapılmasına dönük, örgütümüzün taleplerini dikkate alacak bir komisyonun kurulmasına da yine karar verdik. Örgütlerimizin yenilenerek, tazelenerek, birlik ve beraberliğimize sahip çıkarak, kırmadan, dökmeden, güçlenerek, partimize yerel yönetim seçimlerinde büyük bir başarı yaşatması için, gereken her türlü çabayı göstereceğiz.
ÖNCE DOLANDIRICIKLA SUÇLADI, ŞİMDİ PARA BULSUN DİYE GÖREVE GETİRDİ
Saray’ın kirli dili ve siyaseti sadece milleti bölmedi. Ekonomimizi de alt üst etti. 14 Mayıs seçimlerinden bu yana Türk Lirası dolar karşısında yüzde 9 değer kaybetti. Döviz kurlarını ve ekonomik gidişatı iyi göstermek için kazanın dibini kazıya kazıya sonunda kazanı deldiler. Merkez Bankası’nın önceki seçimlerde 128 milyar dolarını bu seçimlerde de bunun çok daha fazlasını, Bankanın arka kapısından kuralsız, denetimsiz bir şekilde buharlaştırdılar. Bankanın yani milletin döviz kasasını boşalttılar. Şimdi Erdoğan, geçmişte olmadık hakaretler ettiği, Halk Bankası’nı da dolandırmakla suçladığı isimlerden birini, Sayın Mehmet Şimşek’i dışarıdan para bulsun diye yeniden göreve getirdi. O dönem Erdoğan’ın suçlamalarının muhataplarından biri olan yeni Hazine ve Maliye Bakanı, göreve başlarken, “Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönmekten başka bir seçeneği kalmadığını” söyledi. Yani parayı bulabilmesinin şartının, Sarayın uyguladığı “akıl dışı” politikalardan vazgeçmesi olduğunu ifade etti. Yeni Bakan bu sözlerle Saray’ın “Faiz sebep, enflasyon netice” şeklinde özetlenebilecek safsatasının ve ucube Türkiye Modelinin, “Akıl dışı” “Aklın kurallarına dayanmayan” “Ölçüsüz ve hesapsız” olduğunu ilan etti. “Epistemolojik kopuştan kopacaklarını” söylemiş oldu.
ERİTİLEN REZERVLERİN KİME SATILDIĞINI KAMUOYUNA AÇIKLAYIN
Şimdi Erdoğan’a sormak gerek; milleti hayat pahalılığı ile işsizlik arasında ezen, milletin 418 milyar dolarını yandaşlarına peşkeş çeken, Merkez Bankasının döviz kasasına 80 milyar dolar açık verdiren, akıl dışı safsataların, irrasyonel politikaların sahibi olarak millete ne söyleyeceksiniz? Sayın Bakana da sorulması gereken sorular şunlar; bu rezaletin hesabı kimden sorulacak? Sayın Bakan, Erdoğan’ın sizinle ilgili Halk Bankası’ndaki yolsuzluk iddialarını sineye çekecek misiniz? 2018 ve 2019 seçimlerinde 128 milyar doların Merkez Bankası’nın arka kapısından kimlere satıldığını, yine bu son seçimde, bir o kadar rezervin daha kimlere satıldığını araştırıp kamuoyuna açıklayacak mısınız? Yoksa kendinizden önceki dönemde yaşanan hukuksuzlukların üstünü örten bir Bakan olarak tarihe geçmeyi mi tercih edeceksiniz?
MADEM DEDİĞİMİZE GELECEKTİNİZ, BU HALTI NEDEN YEDİNİZ
Tüm bunların yanında, bizim de Saray ve şürekasına, milletimiz adına şunu sormak hakkımız: “Madem sonunda bizim dediğimize gelecektiniz, bu kadar haltı neden yediniz?” Sonunun böyle olacağını bile bile, milleti hayat pahalılığı ile işsizlik arasında neden ezdiniz? Seçimin ardından sigarasından elektronik eşyasına zam yağmuru başladı. Ekmek üreticileri Haziran’da zam istiyor. Bir ekmeğin 10 liraya kadar çıkabileceği daha şimdiden konuşuluyor. Bu arada buğday taban fiyatlarını da daha hala ilan etmediniz. Çiftçi taban fiyat bekliyor. Söylemiştik, taban fiyatın 13 liranın altında olmaması lazım.
DÜNYADAN DEĞİL, HÜKÜMETİN BECERİKSİZLİĞİNDEN
Son bir yılda, dana eti yüzde 137, birilerinin ucuz olduğunu iddia edilen kuzu eti yüzde 111, sofralarımızın vazgeçilmezi kuru fasulye yüzde 93, kuru soğan yüzde 92, beyaz peynir yüzde 92, nohut yüzde 83 zam görmüş. Dün açıklanan enflasyon rakamlarından bu çıkıyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle dünyada gıda fiyatları tarihi zirvesine çıkmıştı. O günden bu yana dünyada gıda fiyatları yüzde 22 düşmüş. Peki bizde ne olmuş? Türkiye’de gıda fiyatları yüzde 75 artmış. Tekrarlıyorum, dünyada yüzde 22 düşmüş, Türkiye’de yüzde 75 artmış. Ülkemizde gıda fiyatları, 2020’nin Ağustos ayından bu yana tam 33 aydır kesintisiz artıyor. Bunu “Dünyada da böyle” diyerek izah etmek mümkün değil. Bunun bir tek sebebi var o da hükümetin beceriksizliği.
GAZ MAKYAJLI ENFLASYON
Dün açıklanan makyajlı TÜİK rakamlarına göre Mayıs’ta aylık tüketici enflasyonu 0,04 oldu. Seçim döneminde, doğalgazın milletimize bedava verilmesi, Mayıs ayında enflasyonu 3 puan civarında düşürmüş. Ama böyle bir bedava doğalgaz verilmesi süreci Haziran ayında tekrarlanmayacak. Dolayısıyla Haziran’da gaz fiyatları eski seviyesine çıkacak. O zaman enflasyon yeniden artacak. Nitekim TÜİK’in makyajlı Mayıs enflasyonu “Sıfır” fiyatlı doğalgazla düşerken, enflasyonun önümüzdeki dönem eğilimini gösteren çekirdek enflasyon verileri hız kesmeden artmaya devam ediyor. Önümüzdeki ay, diğer tüm mal ve hizmetlerin fiyatı sabit kalsa bile, sadece evlerde kullanılan doğalgazın fiyatı eski seviyesine döneceği için, enflasyon 3 puana yakın yükselecek. Tabii bu arada seçim nedeniyle azdırılan iç talep ve Türk Lirasındaki değer kaybının da fiyatlara yansıması dikkate alındığında Haziran enflasyonu öyle gözüküyor ki, geçtiğimiz yılın rekorlar kıran Haziran enflasyonuyla yarışacak.
TDK’YA GÖRE “AKIL DIŞI”
TÜİK’in makyajlı verileri ne derse desin, bugüne kadar izlenen yeni Hazine ve Maliye Bakanına göre de “irrasyonel”, TDK’ya göre “akıl dışı” politikaların sebep olduğu enflasyon ve hayat pahalılığı, ekonomideki en önemli sorun olmaya devam edecek. Tabi, Sarayın emeklilerimize, memurlarımıza, asgari ücretlilere seçim öncesi verdiği taahhütler var. Ayrıca seçimden sonra, hükümetin başının “milletimizi enflasyona ezdirmeme” sözü de orada duruyor. Biz bütün bu sözlerin takipçisi olacağız.
EKONOMİYE DOMUZ BAĞI ATTILAR
Seçilmek için domuz bağcılarla ittifak kuran Hükümet, bugüne kadar yaptıklarıyla da, ekonomiyi domuz bağıyla bağladı. Ekonomi boğulmak üzere. Artık bu işi ciddi faturalar ödemeden temizlemek maalesef mümkün değil. Yeni ekonomi yönetimi, ilk Merkez Bankası toplantısında vereceği faiz kararıyla sınanacak. Yeni yönetim neyi ne kadar yapabilecek, yerel yönetim seçimleri öncesinde, Saray neye, ne kadar sabredecek, ne kadarına razı olacak, bunu hep birlikte göreceğiz. Ama atalarımızın dediği gibi; katran kaynatmakla şeker olmuyor. Yakın zamanda “laf dinlemediği için” görevden alınan Merkez Bankası Başkanları, rasyonel politikalar uygulamaya çalıştığı için görevden affını istemek zorunda kalan Hazine ve Maliye Bakanları düşünüldüğünde, önümüzdeki dönem, maalesef umut vadetmiyor.
CAN ATALAY’A ÖZGÜRLÜK
Tabi sadece ekonomide değil, seçimin ardından siyasette, hukuk devletinde ve içtimai hayatta yaşananlar da önümüzdeki dönemin çok kolay olmayacağını gösteriyor. Türkiye İşçi Partisi’nin seçilmiş milletvekili Can Atalay hala tahliye edilmedi. Seçilmiş bir milletvekili bugün hukuksuz bir biçimde hakkında kesin karar olmadan hapiste tutuluyor. Genel Başkanımızın da belirttiği gibi bu, sadece Can Atalay’ı değil, ona oy veren tüm insanları tutuklamak anlamına geliyor. Buradan Saray’ı da, Sarayın hâkimlerini de uyarıyoruz: Bu topluma daha fazla zarar vermeyin, adaletteki bu aşınmayı, erozyonu durdurun. Milletin vekil seçtiği Can Atalay’ı, milletin iradesini derhal serbest bırakın, hapsetmeyin!
YAPTIKLARI ANLATTIKLARIYLA UYMUYOR
Yeni kurulan Hükümet Erdoğan’ın ve partisinin, bugüne kadar anlattıkları vesayetten ve darbelerden kurtulma hikayelerine, hiç de uymuyor. “Askeri vesayet” diye bar bar bağıran, askeri bürokrasi üzerinden, kendine mağduriyet hikayeleri devşiren Saray, şimdi tam bir vesayet düzeni görüntüsü veren, uygulamaları hayata geçiriyor. Darbeyi eniştesinden öğrenen Erdoğan, “Sır küpüm” dediği dönemin Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanını Dışişleri Bakanı atıyor. Yetmiyor, Milli Savunma Bakanlığına da, ikinci defa bir Genel Kurmay Başkanını atıyor. Genel Kurmay Başkanlarının sivil hükümetlerde, Milli Savunma Bakanı olmasını usul haline getiriyor. Bu nasıl bir sivilleşme anlamak mümkün değil. Bu yapılanlar tehlikeli bir biçimde ordumuzu ve İstihbarat Teşkilatı’nı siyasetin bir unsuru haline getirme riski taşıyor. Kurumların milliliğine gölge düşürüyor.
MACARİSTAN’IN LİDERİ AÇIKLADI: ERDOĞAN KAZANMASA MÜLTECİLER BİZE GELİRDİ”
Bu yeni dönemde Erdoğan’ın seçilmesinden en mutlu olanlar listesinin birinci sırasında hiç şüphesiz üç beş maaşlı Saray şürekası, faiz lobileri ve dolar baronları yer alıyor ama ikinci sırada da şüphesiz, Erdoğan’ın seçim boyunca taşlayarak üzerlerinden oy devşirdiği, yurt dışındaki ortakları alıyor. Türkiye’deki seçimin ardından Saray’ın geri kabul anlaşması imzaladığı ülkeler çok mutlu gözüküyor. Hükümetin Türkiye’yi Avrupa’ya geçmek isteyen sığınmacıları bünyesinde tutan, bir sığınmacı üssüne çevirmeye, gençlerinin işlerini sığınmacılara, kaçaklara peşkeş çekmeye devam edeceğini görüp, derin bir oh çektiler. Macaristan’ın popülist lideri, şu söylediklerine bir bakın. “Erdoğan'ın zaferi için sadece tezahürat etmedim, çok ve çok dua ettim. Erdoğan kazanmasa, bu, Avrupa’ya bir anda iki ila üç milyon mültecinin akın etmesi anlamına gelirdi” diye açıklama yaptı. Bence bu açıklama Erdoğan’ın milletimize değil kimlere çalıştığının çok açık itirafı…
KÜFFARA KARŞI ÜMMETİN LİDERİ MAKYAJI DA AKTI
Yine seçimin ardından NATO da İsveç’in üyeliği için harekete geçti. Seçimde önce söylenen laflar, kesilen raconlar unutuldu, Erdoğan seçimden sonra, “Terörle mücadele, istenen isimlerin iadesi” falan demeden İsveç’in üyeliği için NATO Genel Genel Sekreteri ile yeniden masaya oturdu. Seçim için yapılan “Küffara karşı ümmetin lideri” makyajları, seçimden sonra Erdoğan’ın yüzünden çok çabuk aktı. Sarayın iplerini tutanlar, belli ki hemen örtülü desteklerinin diyetini de istemeye başladılar. Biz boşuna demiyoruz “Bu Hükümet el iyisidir” diye. Yabancıların istediği ne varsa bir bir hayata geçerken, ülkemizin geleceği giderek karanlığa gömülüyor. Sarayın kendi akrabayı taallukatının yöneticiliğini yaptığı vakıflar üzerinden inşa ettiği yapılar giderek devletleşiyor. Erdoğan'ın oğlunun yönetiminde olduğu bir vakfa İstanbul’da 237 devlet okulunun yaz boyunca dini eğitimler düzenlemesi için tahsis edildiği iddia ediliyor. Bu çerçevede, yeni atanan Milli Eğitim Bakanının geçmişte, karma eğitime karşı ve Milli Eğitim Temel Kanunu’na aykırı açıklamalarını da unutmadık not ettik. Gözümüz, bu bakanın uygulamalarının üstünde olacak.
100 GENÇTEN 63’Ü BAŞKA ÜLKEDE YAŞAMAK İSTİYOR
Ülkenin neresinden tutsanız, elinize Saraya ailesinin kontrolündeki vakıflar geliyor. Devlette erozyon, yanına yaklaşan her şeyi bir bataklık gibi içine çekiyor. Bir yanda ekonomik sıkıntılar, bir yanda özgürlük alanının daralması, bir yanda ardı arkası kesilmeyen rezaletler gençlerimizin umutlarını yok ediyor. Bu ülkenin gençleri, artık geleceklerini vatanlarından başka yerlerde kurmaya çalışıyor. Uluslararası bir vakfın yaptığı son araştırmaya göre 18-25 yaş arasındaki her 100 gencimizden 84’ü ekonomik gerekçelerle tüketimini sınırladığını söylüyor. Yine her 100 gencimizden 63’ü eğer bir imkân bulursa, başka ülkede yaşamak istediğini ifade ediyor. Başka ülkede yaşamayı isteyen her 100 gencimizden 48’i yaşam koşullarını iyileştirmek için, 20’si daha fazla özgürlük isteğiyle bu tercihte bulunduğunu söylüyor.
BU ÜLKE HER OLANAĞA SAHİP, İHTİYACIMIZ DOĞRU YÖNETİM
Oysa Anadolu’muzun ve Trakya’mızın toprakları çok zengindir. Bu ülke gençlerine, doğru bir eğitimle, doğru bir yönetimle, başka ülkelerdeki akranları kadar çalışarak, onlardan daha fazla refah sağlayabilir. Çünkü gençlerimizin böyle bir kabiliyeti de vardır. Bu ülke gençlerine, vatandaşlarına her türlü imkanı sağlayabilecek olanaklara sahiptir. Aslında bunun için tek bir ihtiyacımız vardır o da doğruları yapan bir yönetimdir.
MUHALEFETİN BİRLEŞEN GÜCÜ BİR ÇIĞ OLDU
Hiç unutmayalım bu ülkede her iki seçmenden biri, muhalefeti, yani bizi destekledi. Bu desteği Erdoğan’ın girişimlerine rağmen bir arada tutmak bizim boynumuzun borcu. Bu, Saray’ın denetlenmesi ve dengelenmesi, hükümetin sorumsuzluklarının, millet adına kontrolü açısından çok önemli bir kazanımdır ve dağılmaması gerekir. 14-28 Mayıs seçimlerinde muhalefetin birleşen gücü, bir çığ gibi artarak algı yönetmekten başka bir şey bilmeyen, milleti yokluğa ve açlığa mahkûm eden bu Hükümeti bugün değilse yarın sandık yoluyla evine gönderecektir.
ZAMAN AYAĞA KALKMA ZAMANI
Zaman şimdi ayağa kalkıp, üstümüzü silkeleyip, eksikliklerimizi giderip bundan 9 ay sonraki yerel yönetim seçimleri için uğraşa atılma zamanıdır. Zaman, ülkenin aydınlık geleceğine inanların safları sıklaştırması zamanıdır. Unutmayalım, gecenin en karanlık anı, aynı zamanda sabaha en yakın olduğumuz andır.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alabilirim.
Soru- CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, seçim sonuçlarına göre istifa etmeyi düşünüyor mu? Kılıçdaroğlu’yla Ekrem İmamoğlu arasında koltuk savaşı yaşandığı da iddia ediliyor. Ayrıca kurultay tarihi de netleşti mi?
Faik ÖZTRAK- Öncelikle ilk soruyla ilgili olarak altını çizerek şunu belirtmek isterim. CHP bir çadır partisi değildir. Dünyada gerçekten eşine az rastlanır bir maziye sahip olan asırlık bir partidir. Yerleşik usullere sahiptir ve bu partide kimse tek başına aklına estiği gibi karar alamaz. Bütün kararlar partinin yetkili kurullarında tartışılarak alınır. Bizi başka partilerle karıştırmayın.
İkinci sorunuzla ilgili olarak; Genel Başkanımız büyükşehir il ve ilçe belediye başkanlarıyla partimizin il ve ilçe başkanlarıyla, örgütümüzün kadın ve gençlik kolları başkanlarıyla hasılı tüm seçilmişlerimizle, örgütümüzle sorunlar, meseleler hakkında istişarelerde bulunur. Bu istişarelerden farklı sonuçlar çıkarmaya çalışmamak gerekir. Az önce söylediğim gibi biz kurumsallaşmış asırlık bir partiyiz.
Ve son soruyla ilgili olarak da evet bugün kongreler takvimini başlatma kararını aldık. Söylemiştim, yasal asgari süreler dikkate alınarak bu takvimi en hızlı şekilde tamamlayacağız.
Soru- Aslında belki bir önceki soruyla da bağlantılı olarak, CHP’ye oy veren ya da Millet İttifakı’na bu seçimlerde oy veren seçmenler ile CHP arasında bir kopukluk, bir kırıklık, bu seçmenlerde bir küskünlük olduğuna yönelik genel bir izlenim var. Bunu hem sosyal medyadan, hem de normal sosyal hayattan da görebiliyoruz. Bu kopukluğu, bu kırıklığı gidermeye yönelik CHP’nin atacağı bir adım olacak mı? Çünkü bu seçmenlerinde yine belki Genel Başkanın değişmesi gibi ya da başka değişimler gibi bir değişim talebi var. Bu kopmayı siz nasıl aşmayı düşünüyorsunuz? Çünkü yerel seçimlere yaklaşırken yeniden bu seçmenlerden oy isteyeceksiniz. Çok teşekkürler sağ olun.
Faik ÖZTRAK- Biraz önce ifade ettim. Kongreler takvimimizi yani parti örgütlerinin yenilenme takvimini başlattık. Ben konuşmamda da ifade ettim. Kimsenin karamsar olmasına gerek yok. Çünkü sonuç itibariyle baktığınız zaman 25 milyon seçmen yani Türkiye’deki her iki seçmenden biri Kemal Kılıçdaroğlu’na oy vermiş, muhalefete oy vermiş. Bu tabi ki, oldukça önemli bir kazanım ve bu kazanımı muhafaza etmek zorundayız. Önümüzdeki seçimlerde bu (seçimde) hedefe ulaşamamanın getirdiği sıkıntıları hızla aşabileceğimizi düşünüyorum.
Soru- Faik Bey, birinci sorum şu: CHP yönetimi olarak özeleştiriniz tam olarak nedir? Şimdi eksiklikler deniyor. Evet, adil bir seçim atmosferi olmadı, AGİT raporu da bunu ifade ediyor ama adil seçim atmosferi olmayacağını aslında muhalefet biliyordu diye de bir genel görüş var. Bu çerçevede tam olarak özeleştiriniz nedir? Yani CHP’nin MYK’sını ve grup yönetimini kadın ağırlıklı yapması, kadınların bu yükü sırtlanması sorunu tek başına çözer mi? Bu çerçevede bu noktada ne söyleyebilirsiniz samimi özeleştiri konusunda?
İkinci sorum da şu: CHP tüzüğünü bilmeyenler kamuoyunun net olarak anlaması açısından asgari süreler diyorsunuz kongre süreci (için) ama asgari süreden tam olarak kastınız nedir? Ağustos ayı mıdır, Eylül ayı mıdır? Tam nedir efendim bunu da bir açıklarsanız?
Faik ÖZTRAK- Şimdi şöyle; bir kere birincisiyle ilgili olarak şunu ifade etmek isterim. Bu özeleştiri ve buna dair tespitler süreci devam ediyor. Hatta geçen gün Parti Meclisimizde bunun en detaylı bir şekilde sürdürülmesi konusunda da karar aldık ve bununla ilgili olarak arkadaşlarımız çalışıyorlar. Bunu önümüzdeki dönemde daha detaylı bir şekilde açıklama imkanını bulacağımızı düşünüyorum. Ama ilk tespitlerimiz çerçevesinde gerekenleri yapmaya başladık.
Asgari sürelerden ne anladığımıza gelince. Ben “tüzükteki” asgari süreler demedim. “Mevzuattaki” asgari süreler dedim ve dolayısıyla bu asgari sürelere uyarak en hızlı şekilde kongreler takvimimizi tamamlayacağız. Yani bu Ekim olur, Ekim ortası olur bakalım yani ona göre bunu hızla yürüteceğiz. Ama yolda yürürken bir bakalım.
Soru- Çok özür dilerim bir sorum daha vardı onu da eklemek isterim. Paylaştığınız MYK fotoğrafında grup yönetiminden Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın’ı göremiyoruz. Gökhan Günaydın’ın toplantıda olmamasının bir nedeni var mı?
Faik ÖZTRAK- Hayır yok. Kendisi İstanbul’da olduğu için mazeret bildirmiş. O nedenle şuanda toplantıda yok.