Fabrika alev alev yandı Fabrika alev alev yandı
 17 Ağustos Depremi'nde yaşadığı acıyı yaşlı gözlerle anlatan Gebzeli Bahattin Taç, “Akrabamın 2 çocuğu o gün sünnet olacaktı. Babası, annesi ve çocuklarının cesedini çıkardık. 4'ü de ölmüştü. Morglarda hiç yer yoktu. Annesinin kucağına birisini, babasının kucağına birisini koyduk ve Gebze Mezarlığı morguna götürdük” dedi.
Marmara Depremi'nin 13. yılında o gece tanık olduğu acı olayları anlatan Gebzeli Bahattin Taç ve eşi Nurten Taç, facia anlarını adeta yeniden yaşadı. Unutamadığı acısını kelimelere dökmeye çalışan Bahattin Taç, 17 Ağustos sabahı sünnet olacak 2 çocuk ve anne-babalarının enkaz altında kalmış cesetlerini hiç unutamadığını anlatarak, “17 Ağustos Depremi'ni yaşadık. Çok ağır bir deprem oldu. Allah o günleri kimseye göstermesin. Biz gece yatarken o şiddetli görüntüyle uyandık. O anda kızım, annem, eşim ve ben 5 katlı apartmanın 4'üncü katındaydık. Binaya bir uçağın çarptığını düşündük. Uyandığımızda yataktan hemen fırladık ve deprem olduğunu anladık. Büfe ve vitrinler sallanıyordu. O karanlık içerisinde yürürken cam parçaları ayaklarımıza batıyordu. Eşim hemen yan odada yatan kızımın yanına koştu. Ondan çok korkmuştuk. Kızım kendisini kızının üzerine atmış ve öylece yatmışlardı yere. Kızına bir şey olur diye üzerine uzanmıştı. Deprem vurduktan sonra kapıyı açıp dışarıya çıkabildik. Evin önündeki bir boşluğa kendimizi atabildik. Bahçedeki tarlada sağa sola bakıyoruz ve ne olduğunu bilemiyoruz. Herkes kendisini dışarı atmıştı. O anda radyoyu dayım açtı. Gebze, Gölcük, Karamürsel, Adapazarı’ndan haberler gelmeye başladı. Dinledikçe şaşkına döndük. Gün ağarmıştı. Sabah akrabalarımızın yanına koştuk. O gün hiç unutamadığım bir anım da akrabalarımdan biri bize davetiye göndermişti, çocukları o sabah sünnet olacaktı. Biz de hazırlanacaktık akşamdan ve sünnet törenine katılacaktık. 2 çocuğu birden sünnet olacaktı. Sabah duyduk ki kaldıkları 4 katlı apartman yerle bir olmuş. Biz binanın etrafında toplandık. Herkes kurtarmaya çalışıyordu. Babası, annesi ve çocuklarının cesedini çıkardık. Morglarda hiç yer yoktu. Annesinin kucağına birisini, babasının kucağına birisini koyduk ve Gebze Mezarlığı morguna götürdük. Morgun içi dolmuş, aralar ve gasilhaneler cenazelerle dolu. Ertesi gün kucak kucağa defin ettik fakat imamlar da yetişmiyordu, tabutlar da. Daha sonra diğer akrabalarımızın da bu ilçelerde vefat ettiğini öğrendik. Gidip diğer cenazelerimizi aldık. Yine morglarda yer bulmakta zorlandık. Akrabalarımızı yan yana mezar kazdırarak birbirlerinin yanına gömdük. O günkü acı çok büyük bir acıydı. Oralarda oturup da burada yaşayan insanlar acı kayıpları vererek yaşamıştır o anı. Allah kimseye o acıları yaşatmasın. Çok büyük acı ve çok büyük bir kayıp oldu. Şehirler yıkılmıştı, binalar yıkılmıştı. Düzce’deki akrabaları da ziyarete gittik. Bağlantı kuramadık, haber alamadık. Minareler camilerin üzerinden devrilmiş, yollar kapanmış, yollar can kaybıyla doluydu. Depremi hiç unutmadım. Unutulacak gibi de değil. Çok canlar yandı, çok canlar gitti. O günleri hiç unutmadık. Allah bir daha kimseye o günleri göstermesin” diye konuştu.

İzmir Haber

Editör: TE Bilişim