MEMUR-SEN tarafından hazırlanan çözüm sürecinin ön raporu şu şekilde:
Ülkemizin siyasi, ekonomik ve sosyolojik sorunlarının çözümü esasen demokratikleşmeye dayanıyor. Demokratik bir toplum ve bu topluma hizmeti kendine şiar edinmiş sosyal hukuk devletini ortaya çıkarmanın ön şartlarından biri hiç kuşkusuz milli birlik ve beraberliğe (kardeşliğe) yönelen bütün tehditlerin el birliğiyle ortadan kaldırılmasıdır. Demokrasi, milli egemenlik ve kardeşlik temalı milli birlik; aynı coğrafyayı ülke olarak gören insan topluluğunun temel asgari müşterekleridir.
Demokrasinin bütün kural ve kurumlarıyla tam ve koşulsuz yaşandığı Türkiye; ülkenin bütün bireylerinin kendisini eşit vatandaş görebilmesini gerektirir. Eşit vatandaşlığı gerçekten yaşanan bir değer haline getirmekse, insanı ve onurunu esas alan bir siyasal sistemle mümkündür. Böylesi bir siyasal sistem, huzur ve güven ortamı öncelikle aynı coğrafyada yaşayanların ortak iradesine ve mücadelesine ihtiyaç duyar.
Ülkemiz, vatanımız, memleketimiz, medeniyet diyarımız, Anadolumuz; asrı aşan fakat özellikle son otuz yılda terörle beslenen/terörden beslenenlerce oluşturulmak istenen bir ayrıştırma/ötekileştirme iklimine mahkum edilmeye çalışılmıştır. Silahlanarak dağa çıkmanın makul, insani bir tavırla hak aramanın araz sayıldığı bir zemin oluşturmak istenmiştir. Bu iklimin oluşturduğu tablo ağırlıkla, kamu bütçesine maliyet bazlı verdiği zarar üzerinden okunsa da asıl zarar, hiç kuşkusuz beşeri sermayemiz üzerinde gerçekleşti. Birbirinin hısmı olan kültürleri birbirinin hasmı olarak gösteren fikir fakirliği, sistematik bir şekilde zihinlere dayatıldı. Kültürlerin birlikteliğine, farklılıkların zenginliğine dayanan medeniyet mozaiğimizin üzeri, kardeşliğin üstüne perde çekme heveslilerince daksillenmeye çalışıldı.
Bunları niçin yaşıyoruz? Bize bunu kim yapıyor? Kim haklı, kim haksız? Kim mağdur? Kim mağrur? Bize maliyeti ne? Bunun arkasında hangi odaklar, hangi ülkeler var? Terörle mücadele için nasıl kaynak üretebiliriz, ne kadar bütçe ayırabiliriz? sorularına cevap aramanın veya cevap bulacak olmanın telaşıyla asıl soruyu ‘Nasıl çözeriz?” sorusunu sormayı unuttuğumuz ve bu soruya cevap aramadan geçirdiğimiz kısa sayılmayacak bir zaman dilimini hep birlikte yaşadık. Bu soruyu sormanın ve cevaplamanın ihanet olarak görüldüğü, fikri esaretle karşı karşıya kaldık. Makulun ve makbulun çözüm paydaşlığında olduğunu hatırlatan basiret ve feraset medeniyetimiz sayesinde gecikerek de olsa; çözüm iradesinin zihinlerle, kardeşlik senfonisinin gönüllerle birleştiği bir iklimi nihayet hep birlikte oluşturduk ve hep birlikte kalıcı hale getireceğiz. Öldürmek ve ölmek yerine birlikte yaşamanın, üstünlük taslamak yerine medeniyet değerlerimizi mukim kılma mücadelesinde üst sorumluluklar almanın bize yakıştığını, nihayet hatırladık.
İyiliğin, güzelliğin ve ahlakın arayıcısı ve aratıcısı, ruhumuzun giysisi bedenlerimizin, vücutlarımızın isminden öte bir anlam ifade etmemesi gereken ırkların, etnik kimliklerin öncelenmesine, önemsenmesine dayanan kan akıtmayı mahir sayan zihniyetlere sırtımızı dönerek yaradılışın, imanın, insanın, irfanın merkezi olan ruhların can olması, can kardeşliğine inanarak kucaklaşması için yüzümüzü de gönlümüzü de birbirimize döndüğümüz yeni bir zemine ve yeni bir zamana sahibiz artık.
Bölmeye çalışanlar, bölmeye azmettirenlere inat, refahı adilce bölüşeceğiz, mutluluğu bölüşeceğiz, bu ülkeyi paylaşmak, bu ülkeden pay almak için kafa yoranlara inat medeniyetimizi, ülkemizi, kardeşliğimizi, onurumuzu korumak, yüceltmek, geliştirmek ve büyütmek adına sorumluluk paylaşacağız, külfetten pay alacağız.
Yedisinden, yetmişine; erkeğinden, kadınına; yaşlısından, gencine; köylüsünden, şehirlisine; batılısından, doğulusuna; yoksulundan, zenginine; memurundan, işçisine; engellisinden, çiftçisine; bu ülkenin bütün insanlarının insanca yaşamasına, onurlarının korunmasına, demokrasiyle yönetilmesine katkı sunacağız.
Kimliği, kültürel bağı, inancı ne olursa olsun sorunlarla yaşamak zorunda bırakılanların önce insan olduğunu hep birlikte ifade etmeliyiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin daha da ötesi Anadolu’yu kendisine mesken kılan medeniyetin -farklılıklarını, bir arada yaşamanın ve bağımsızlık için birlikte mücadele etmenin engeli olarak görmeyen- farklı kimliklerin ortak mücadelesiyle kurulduğunu, neşv-ü nema bulduğunu birlikte idrak edeceğiz. Bağımsızlığına ve medeniyet değerlerine yönelmiş yedi düvelin saldırısına karşı birlikte savaşan medeniyet mensuplarını aradan yüz yıl bile geçmeden birbirleriyle terör üzerinden konuşacak hale getiren kirli oyunları, hep birlikte ifşa edeceğiz, bu oyunlara bir daha düşmeyecek basireti hep birlikte hayata geçireceğiz.
Çocuklarımıza, gelecek kuşaklarımıza cesarete dayalı kahramanlık destanlarıyla sınırlı bir tarih, bir ülke ve bu tarihi kendisine varlık nedeni olarak gören bir devleti makbul bir tereke olarak sunmayı yeterli bulamayız. İrfanla yoğrulmuş basiret iklimi, ilimle bezenmiş feraset siyaseti, demokrasiyi hukuk devletiyle taçlandırmış sosyal refah devleti, çocuklarımıza, geleceğimize borcumuzdur. Bu borcun bi hakkın ödenmesi; çocuklarımıza, gençlerimize terörden arınmış bir coğrafya, ayrımcılıktan kurtulma hedefinde uzlaşmış bir toplumsal mutabakat, huzur ve refahı birlikte üreten medeniyet değerleriyle inşa edilmiş bir zemin teslim etmekle mümkündür. Bizim için çözüm sürecinin adı da anlamı da, gereği de, hedefi de budur.
Bütün mesaimiz, bütün meselemiz, kendi vatandaşına hiçbir ayırım yapmadan, hizmet eden, hürmet eden bir devlet resmi ve devlet aygıtı ortaya çıkarmaktır. Bölmek isteyenlerin, bölücülerin, bölgecilik yapanların heveslerini kursaklarında bırakmaktır. Çözüme katkı sadece geçmişten bugüne yapılan yanlışların neler olduğunu ve nasıl düzeleceğini belirlemekten ibaret değildir. Gelecekte aynı kirli senaryoların bu coğrafyada yeniden sahneye konmaması için, milli birlik ve kardeşlik idrakini zirveye taşıyan kadim bir toplumsal mutabakatı, sarsılmaz ve yıkılmaz bir şekilde yeniden hayata geçirmektir.
Biz, eylemlerinde aklı, hedeflerinde kalbi merkeze alan insani bir medeniyetin bugünkü mensupları olarak; hepimizin Türkiye’sini birlikte var edecek büyük bir miladın, başarmaktan başka seçeneği bulunmayan gönül elçileriyiz.
İçinden geçtiğimiz süreçte yapılması ve yapılmaması gerekenleri, şüphesiz hep birlikte, ortak akılla, yerli bir dille ortaya koyacağız. Ancak, bugüne kadar ortaya koyduğumuz ve zaman içerisinde deklare ettiğimiz değerlendirmelerimizi bir ön çalışma olarak dikkatinize sunmak istiyorum.
- Akil insanların görev süresi, görev alanları belirlenmeli ve çalışmaları belirli aralıklarla gerekli hassasiyetler de gözetilerek kamuoyuyla paylaşılmalıdır.
- Çözüm süreci, etnik temalı değil insan hakları, insan onuru ve ifade özgürlüğü esas alınarak temel hak ve hürriyetler temelinde yürütülmelidir.
- Süreç, telaşla değil mutedil ve belirli bir takvime bağlı olarak yürütülmelidir. Siyasi bir kaosun oluşmasına ve toplumun tereddütlerinin fiili tepkilere dönüşmesine zemin oluşturulmamasına azami özen gösterilmelidir. Çözüm sürecinin, devlet-millet kaynaşması ve ötekileştirmeyen devlet aygıtının birlikte tesisi olduğu vurgusu ön plana çıkarılmalıdır.
- Türkiye genelinde kamuda uygulanacak kılık-kıyafet özgürlüğü, hem Türkiye’nin genel olarak demokratikleşmesine hem de dindar insanların yaşadığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun sürece daha olumlu katkılar yapmasına fırsat oluşturacaktır.
- Eğitim sisteminin, toplumun değerleriyle örtüşür bir uygulama içeriği kazanması adına karma eğitim mecburiyeti kaldırılmalı, eğitim kurumlarında “Andımız” retoriği uygulamasına son verilmeli, eğitim kurumları başta olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarında namaz kılanların ihtiyacını karşılayacak yer tahsisi yapılmalıdır.
- Yoksul ve yoksun ailelerin çocuklarına yönelik teşvik açılımları yapılmalıdır. Özellikle, milli gelirden en az pay alan 15 İl’e yönelik bu kapsamlı geniş perspektifli bir teşvik ve tedbir paketi ivedilikle hayata geçirilmelidir. (Örneğin, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi nedeniyle hayata geçirilemeyen on bin fakir öğrencinin özel öğretim kurumlarında öğrenim görmesine yönelik devlet katkısı uygulaması kapsamı genişletilerek ve kamu vicdanında tereddütler oluşturmayacak şekilde yeniden hayata geçirilmelidir.)
- Yerel yönetimlerin düşük gelirli ailelere mensup öğrencilere sağladığı karşılıksız burs uygulamasının Anayasa Mahkemesi tarafından iptali nedeniyle oluşan mağduriyetleri de giderecek şekilde, daha geniş kapsamlı burslar vermesi için yerel yönetimler yetkilendirilmelidir.
- Personel temininde güçlük çekilen hizmet alanlarında istihdam edilecek personele yönelik, teşvikler öngörülmeli, böylelikle terör faaliyetlerinin yoğun olduğu illerde isteksiz, gönülsüz ve mecburiyete dayalı olarak görev yapan kamu görevlilerinin gönüllülük ve isteklilik katsayısı arttırılarak toplumsal hayata katkı ve katımları arttırılmalıdır.
- Askeri yüksek yargı kurumları lağvedilmeli ve askeri mahkemeler sadece disiplin suçlarına yönelik yetki ve göreve sahip olmalıdır. Geçmiş döneme ait askeri yargı kararları nedeniyle (12 Eylül dönemi gibi) oluşan mağduriyetler giderilmelidir.
- Terörün kendisine merkez olarak belirlediği illerde, iç ve dış turizm faaliyetleri arttırılarak, hem normalleşmenin sağlanması hem de ekonomik açıdan yeni istihdamlara kapı aralanması sürecin hızla tamamlanmasına katkı sağlayacaktır. Ayrıca, farklı kültürlerin, farklı inanışların ve farklı medeniyetlerin mensubu olan bireylerin ziyaretleri, ırka dayalı, etnik kimliğe mesaj vermeyi hedefleyen çabaları etkisiz hale getirecektir.
- Şiddet ve silah çağrısı içermeyen her türlü fikir ve eylem, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmeli ve buna ilişkin Anayasal teminat bütün bireylerce hissedilecek şekilde hayata geçirilmelidir. Bu kapsamda, tutukluluk süreleri de yeniden gözden geçirilmelidir.
- İşkence ve kötü muamele suçları, zamanaşımına tabi olmamalı, özellikle Mamak ve Diyarbakır cezaevlerindeki işkence ve kötü muamele ile ilgili geriye dönük soruşturma başlatılmalı; failleri cezalandırmak mümkün olmasa dahi mağdurlara yönelik özür ve tazmin uygulamaları hayata geçirilmelidir. Diğer taraftan Kemal Türkler, Turgut Özal, Muhsin Yazıcıoğlu, Eşref Bitlis, Gaffar Okan gibi toplumda travma oluşturan ölümler/faili meçhul suikastlar aydınlatılmalı ve zamanaşımı olmamalıdır.
- Geçmişte terör ve bugünse çözüm sürecinde medya, iyi bir sınav verememiştir. Terör olaylarının aktarılma şekli bakımından tüm kanallar, toplumun zihninde belirsizlikler oluşturmakta ve ajitasyona açık bir sosyolojik form oluşturmaktadır. Toplumun yakınlaşmasını değil, birbirinden uzaklaşmasını ve birden fazla taraf oluşmasını tetikleyen başlık ve içerikle haber yapılmaktadır. Toplumu, siyaset kurumundan, sivil toplumdan hepsinden önemlisi birlik ve kardeşlik psikolojisinden uzaklaştırmakta ve soğutmaktadır. Yazılı ve görsel medya yayınları üzerinden bakıldığında; Diyarbakır’da, Hakkari’de, Tunceli’de terör ve onunla mücadele dışında başka bir hayat eylemi bulunmamaktadır. Oysa o illerimizde de, tıpkı Sakarya’daki, Burdur’daki, Trabzon’daki, İstanbul’daki gibi ticari hayat, eğlence hayatı, dini hayat ve eğitim hayatı eylemleri gerçekleşmektedir. Bu illerimizde de, düğünler, asker uğurlama törenleri, Hacca uğurlama ve Hacc’dan gelen yakınları karşılama faaliyetleri yapılmaktadır. Ancak, ne yazık ki bu illerimizden bu faaliyetlere dair görüntüler medya organlarında ya hiç yer almamakta ya da minimize düzeyde tutulmaktadır. Diğer taraftan, medya ve mensupları bu illerimizde siyaset kurumundan daha fazla vatandaşla ve toplumla temas etmekte, bu temas ağırlıkla terör ve mağdurları üzerinden gerçekleştirilmektedir.
- Televizyon dizilerinde, terörü ve terörle mücadele faaliyetlerini konu edinen dizilerin yapımcısı ve senaristleri ile görüşülerek, çözüm süreci çerçevesinde senaryolarında konsept değişikliği yapmak suretiyle sürece katkı sağlayacak bir içerik sunmaları konusunda beklenti ortaya konmalıdır. İç çatışmalar ve etnik ayrılıklar yerine Türkiye’nin küresel aktörlük hedefinden kaynaklanan sorumluluk ve eylemlerini konu edinen bir kurgu oluşturulması konusunda tavır geliştirmeleri beklentisi de aynı kapsamda dile getirilmelidir.
- Akil insanların faaliyetlerinin koordine ve sekretaryası için; güvenlik eksenli bir kurum olduğu da dikkate alınarak sadece Kamu Güvenliği Müsteşarlığı tarafından yürütülmesi yerine kamu idaresine yönelik toplumsal şikayetlerin çözüm merkezi olarak tasarlanan Kamu Denetçiliği Kurumu’nun ve/veya insan hakları ihlalleri ve ihmallerine yönelik çalışmalar yürüten İnsan Hakları Kurumu’nun birlikte ve eş güdüm içerisinde yürütebilecekleri bir organizasyon kurulmalıdır.
- Tüm Türkiye’de ve özellikle de terör faaliyetlerinin gerçekleştirildiği illerin Vali ve Emniyet müdürleri başta olmak üzere idareciler, sivil toplum kuruluşlarından yeterince yararlanmamakta ve muhatap almamaktadır. Özellikle mülki amirler, ideolojik görüşleri ve üye sayıları yönüyle ayırım yapmadan terör sorunun yaşandığı illerdeki sivil toplum kuruluşlarının tamamıyla görüşmelidir.
- Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından başlatılan üniversite ligi gibi Türkiye genelinde toplumsal kaynaşmayı ve sosyal hareketliliği sağlayacak etkinlikler arttırılmalıdır. Örneğin, barolar, ticaret ve sanayi odaları, memur ve işçi konfederasyonları, meslek odaları ve benzeri kurumlar arasında da sosyal ve kültürel ligler oluşturulmalıdır.
- Çözüm sürecinin bir sonucu olarak terör örgütünün silahlı eylem yapmaması gerçeği karşısında, siyasi partilerin başta grup toplantıları olmak üzere birbirlerine yönelik sert açıklamaları sürece umutla bakmayı engelleyen bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Siyasi partiler ve liderler bu tarzı terk etmeli, çözümü destekleyecek bir dili benimsemelidir.
- Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı gibi doğrudan insan temaslı hizmetler sunan ve çözüm sürecinin nihai hedefi olan milli birlik ve kardeşlik zemininin kurulmasına ikamesiz katkılar sunacak olan Bakanlıkların merkez ve taşra teşkilatı birimlerinin daha fazla sorumluluk alması sağlanmalı, bu kapsamda strateji belgelerini üretmeleri ve mevcut hizmetlerini bu çerçevede ivedilikle güncellemelerine yönelik adımlar atılmalıdır.
- Terör faaliyetleri nedeniyle hayata geçirilen koruculuk sistemi, çözüm sürecinin bir parçası olarak lağvedilmeli ve sistemdeki mevcut personel toplum yararına çalışma kapsamındaki hizmetlerde değerlendirilmelidir.
- Anadolu coğrafyasının tarihinin resmi ideoloji eksenli yazılmasından kaynaklanan ayrıcı dil terk edilmeli ve gerçek-yaşanmış tarihin milli birlik ve kardeşlik perspektifi ile yeniden yazılması noktasında bir algı ve hedef ortaya konmalıdır.
- Çözüm sürecinin bütün Türkiye’de maksimum düzeyde destek verilmesini sağlamak için u konuda hassasiyeti bilinen Karadeniz, Ege, İç Anadolu ve Marmara bölgesinde yaşayan vatandaşların sürçle ilgili tereddütlerini gidermeye yönelik özel çaba sarf edilmelidir. Bu sürecin, üniter devlet yapısına yönelik değişimlere kapı aralayacağı yönündeki söylemlerin, gerçeği yansıtmadığı vurgusu sıklıkla dile getirilmelidir. Bölgeyi, küresel aktör özelliği taşıyan, medeniyet vurgusunu iyi yapan siyasi aktörlerin, sivil toplum liderlerinin, fikir ve düşünce dünyası insanlarının daha fazla ziyaret etmesi sağlanmalıdır. Ayrıca, bölgede yetişmiş ve bugün önemli sivil toplum kuruluşlarının başındaki liderler ile kanat önderlerinin bölge insanıyla temasını artıran etkinlikler gerçekleştirilmelidir.
- Etnik bir dil yerine hakem bir dil (toplumun ortalamasını yakalayan bir dil) ve İslam, medeniyet ve kardeşlik dili kullanılmalıdır.
- Melle Açılımı’nı olumlu bir gelişme olarak görmekle birlikte başta bölgedeki din görevlileri olmak üzere Türkiye’deki tüm din görevlilerine kardeşlik projesi anlatılmalıdır. Ayrıca din görevlilerinin entelektüel birikimlerinin arttırılması için hizmet içi eğitim seminerleri yapılmalıdır.
- Sürece karşı temkinli bir yaklaşım geliştiren grupların çekinceleri dikkate alınmalı, bu grupların algıları iyi yönetilmelidir.
- Çözüm sürecine kadın eli değmelidir. Bu kapsamda bölgedeki kadınlar ile diğer bölgelerdeki kadınların çözüm sürecinde birlikte hareket etmeleri sağlanmalıdır. Siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının, sendikaların kadın kolları bölgede sosyal sorumluluk projeleri uygulamalıdır.
- Edebiyat, şiir, düşünce ve fikir dünyamızın insanlarının yer aldığı dernek ve vakıflar bölgede sosyal etkinlikler yapmalı, bölgenin insanı olan Ahmedi Hani, Bediüzzaman, Seyyid Abdülhakim Arvasi, Mehmet Akif İnan ve benzeri kişilerin fikir ve düşüncelerinin kamuya mal edilmesini sağlayacak etkinlikler gerçekleştirilmelidir.
- Çözüm sürecinden önce kendiliğinden, doğal bir şekilde terörün bitmesi için çaba sarf eden platformlara dahil sivil toplum kuruluşları ile il il diyaloğa geçilmeli ve temas artırılmalıdır.
- Şehit aileleri ve gazilerle bu süreçte mutlaka temas kurulmalı, sürecin onları ilgilendiren yönleri konusunda her aşamada bilgi aktarılmalı ve şehit aileleri ve gazilerin dernek ve vakıflarıyla sürekli bir iletişim kanalı oluşturulmalıdır. Şehitlerin aziz hatıralarına, ailelerine ve gazilere yönelik en ufak incitici bir beyanın ya da onları tartışma konusu yapacak yaklaşımlardan özenle uzak durulmalıdır.
- Devlete ve kurumlarına güven sorununa kaynaklık eden “faili meçhul cinayetler” ve “kayıp kişiler” konuları çözüme kavuşturulmalıdır.
- Devletin bütün faaliyetlerinde, şeffaf ve hesap verebilir olması sağlanarak “Derin Devlet” yapılanmasına kapı aralayan hukuki boşluklar giderilmelidir.
- Şiddeti araç ve amaç olarak görmedikçe her düşüncenin özgürce dile getirilebildiği düşünce ve kanaat özgürlüğü alanının oluşması sağlanmalıdır. Bireysel özgürlük alanı genişletilerek herkesin anadilini konuşması, kültürünü yaşaması ve yaşatması hak olarak görülmeli ve bu çerçevede bir toplumsal algı ve kabulün oluşmasına zemin hazırlanmalıdır. Türkiye’nin farklı kimlik ve kültürlerin ortak resmi olduğu bilinci oluşturulmalı, kimlik ve kültür farklılıklarının bütünden ayırma ve bütünden ayrılma söylemlerine malzeme yapılması engellenmelidir.
- Çözüm sürecinde çözümün merkezine kişi, siyasi parti, iktidar gibi unsurlar değil millet koyulmalıdır.
- Ekonomik ve Sosyal Konsey, çözüm sürecinin parametrelerini esas alan bir gündemle en kısa zamanda toplanmalı ve süreç dahilinde ortaya konacak ekonomik ve sosyal politikalara ilişkin öneriler geliştirmelidir.
- Terörle mücadele için 400 milyar TL harcandığı gerçeğinden hareketle, terör tercihine kaynaklık eden bölgeler arası gelişmişlik farklılıklarını ortadan kaldıran ve terörle mücadeleden önce terör eğilimiyle mücadeleyi esas alan sosyo-ekonomik tedbirler ile eğitim, kamu idaresi, kamu hizmeti ve ticari ilişkiler eksenli tedbir ve teşvik paketleri uygulamaya konulmalıdır. Bu kapsamda; Güney Anadolu Projesi(GAP) ile Doğu Anadolu Projesi(DAP), hızla tamamlanmalıdır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki sınır illeri başta olmak üzere sınır illerinin ticaret hacmini artırmak amacıyla sınır ticareti uygulamalarının etkinliği ve kapsamı genişletilmelidir. Gençlerin nitelikli iş gücü kapsamında değerlendirilmesini sağlayacak meslek edindirme kurslarının sayısı artırılmalı ve bu kursları tamamlayanların istihdamlarını sağlayacak kamu-özel sektör işbirliği organizasyonlarına zemin hazırlanmalıdır. Kamu görevlilerine, bölgesel kalkınmışlık düzeyi düşük bölge ve illerde görev almak ve daha uzun süre kalmak noktasında motive edecek ilave mali ve sosyal haklar verilmelidir. Terör faaliyetlerinin yoğun şekilde yaşandığı il ve ilçelerin mülki amirleri, güvenlik ve kolluk kuvvetleri sorumluları ile milli eğitim müdürü, müftü vb. üst düzey kamu görevlileri, halkla iç içe olmak noktasında başta dini ve milli bayramlar başta olmak üzere her tür sosyal etkinlik ve faaliyette Devletin gücünü değil gülen yüzünü esas alan temsil anlayışıyla hareket etmelidir.
-Çözüm sürecinin ana konusu ülkemizin mevcut sorunlarının ve vizyonunun bir kısmını ihtiva etmektedir. Süreç içerisindeki çabaların kalıcı değerler ve sürdürülebilir bir huzur ortamı inşa etmesi, yaşamakta olduğumuz sorunların varlığına kaynaklık eden ve çözüm çabalarının önünde set oluşturan mevcut Anayasanın vesayetçi ve ötekileştirmeye dayanak yapılan ruhundan kurtulmaya bağlıdır. Bu nedenle, asli ve kalıcı çözümler ancak ve ancak katılımcı demokrasiyi destekleyen ve insan onurunu esas alan bir ruha sahip yeni ve sivil bir Anayasayla mümkündür. Bu nedenle, yeni Anayasa talebi ve iradesi süreç içerisinde mutlaka ifade edilmelidir.
Editör: TE Bilişim