12 Eylül, topyekûn kurum ve kuruluşlarımıza, değerlerimize, geleceğimize, bilime, düşünceye, sanata, üretime, bizatihi cumhuriyetimize, demokrasimize ve insanımıza karşı yapılmış büyük bir müdahaledir.

Hatırlanacağı üzere Türkiye, 12 Eylül öncesinde öğrenci olaylarının ve ideolojik çatışmaların yoğunluk kazandığı bir döneme şahit olmuştur. Bu olaylarla birlikte, ardı arkası kesilmeyen siyasi cinayetler, TBMM’nin cumhurbaşkanını bir türlü seçememesi, başta “Kudüs Mitingi” olmak üzere benzer şekildeki mitinglerin şeriat provası olarak nitelendirilmesi, sosyo-ekonomik şartların gün geçtikçe kötüye gittiğine dair açıklamalar gibi bir dizi gelişme ile askeri darbeye zemin oluşturulmuştur. Sözde refah ve mutluluk, güven ve huzurun yeniden tesisi için göreve gelen 12 Eylül yönetimi, maalesef akıl almaz uygulamaların, insan onurunu hiçe sayan yaptırımların, unutulması mümkün olmayan işkencelerin altına imza atarak, esasında milletimizin vicdanında ebediyete kadar mahkûm edilmiştir.

Özel: "İktidarı bir şekilde erken seçime zorlamak durumundayız" Özel: "İktidarı bir şekilde erken seçime zorlamak durumundayız"

12 Eylül 1980 ihtilalinin sonuçlarına rakamlar üzerinden bakacak olursak, vahametin boyutlarını biraz daha iyi anlamış oluruz. Bu süreçte, 650 bin kişi gözaltına alındı. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi. Haklarında ‘idam’ cezası verilenlerden 50’si asıldı. 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 171 kişinin ‘işkenceden’ öldüğü belgelendi. 144 kişi tutuklandığı cezaevlerinde öldü. 16 kişi yurtdışına kaçarken vuruldu. 73 kişiye doğal ölüm raporu verildi. 43 kişinin intihar ettiği bildirildi. 98 bin 404 kişi ‘örgüt üyesi olmak’ suçundan yargılandı. 30 bin kişi ‘sakıncalı’ olduğu gerekçesi ile çalıştıkları işlerden çıkarıldı. 14 bin kişi ‘vatandaşlıktan’ çıkarıldı. 23 bin 677 ‘derneğin’ faaliyeti durduruldu. 30 binden fazla insan ‘siyasi mülteci’ olarak yurtdışına çıktı. 937 ‘sinema filmi’ sakıncalı bulunduğu için yasaklandı. Yüzlerce ‘müzik albümü’ piyasadan toplatıldı. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi. 31 gazeteci cezaevine girdi.

Bu süreçte, en ağır bedeli ödeyen, en fazla mağduru ve mahkûmu olan Ülkücü Hareket olmuştur. Çünkü darbe öncesi olaylara “sağ sol çatışması” olarak bakanların aksine, Ülkücü Hareket Türkiye’yi komünist emperyalizmine kurban etmek isteyenlere karşı vatan müdafaası yapmış ve tam da bu nedenle darbenin esas hedefi olmuştur. Bunun içindir ki Türk Milliyetçiliği gibi köklü ve aydın bir fikrin yılmaz savunucuları olan Ülkücüler, kızıl kurşunlardan sonra bu kez de idam sehpalarının ve zifiri karanlıklara boğulmuş zindanların yusuf yüzlüleri olmuştur. Benzerlerine az rastlanan bu büyük zulme rağmen Ülkücü Hareket, askerlik kurumuna ve devlete bir kez olsun sırtını çevirmemiş, düşman olmamıştır.

Bugün de Ülkücü Hareket, 12 Eylül öncesi ve sonrasında olduğu gibi demokrasiye ve millet iradesine olan yüksek inancını “Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben” anlayışı ile sergilemeye devam etmektedir. İşte bu duruş, Ülkücü duruştur!

Zamana, mekâna ve şartlara göre değişmez! Bu duruş, düzene karşı "İtaat ihanettir kanayan yaramıza!" deyip itaat etmeyen; ama binlerce kurbanına rağmen, "Ben kırk kere İsmail, Sen bir türlü İbrahim değil..." serzenişine rağmen devletine düşman kesilmeyen bir dengeli duruştur! Bu duruş, Türk'ün duruşudur!

Her şeyden evvel, 12 Eylül darbesinin 33. yılında Ülkücü şehitlerimize yüce Allah’tan sonsuz rahmet diliyorum. 12 Eylül’ün işkence dolu cezaevlerini Yusufiye’ye çeviren ve onurlarını kaybetmeden hürriyetlerine geç de olsa kavuşan Taş Medreseli dava arkadaşlarımıza sağlık, huzur ve afiyet dolu ömürler diliyor, ülkemizin ve demokrasimizin bir daha böylesine büyük acılar yaşamamasını temenni ediyorum.

Ruhsar DEMİREL MHP Genel Başkan Yardımcısı

Editör: TE Bilişim