Taşın sustuğunu farkeden asil Türk, ilk yurdun kâdim topraklarına doğru olanca hızıyla koştu. Taşın dibinde diz çöktü, hâl beyan etti. "Buradayım, işte tam burada; yani huzurunda, yani baş ucunda. Tanımak istiyorum, başı börklüleri, soyu törelileri. Çıkarmak istiyorum, içimdeki cevheri. Sırrına varmak, hikmetinden hisseme düşeni almak, bu yitik zamana ancak böyle katlanmak istiyorum." Diyerek seslendi, bengü olmuş taşa..

Taş yine susuyordu.. O ise, etrafında kimseciklerin olmadığı muhkem yazıtlarda hava soluyordu. Karar vermişti bir kere, konuşacaktı taşla; ama bunun için önce mücadele etmesi gerekecekti, canla başla. Allah var, aklı ile büyük bir mücadele verdi.

Taş onu sevdi, ona güvendi, ona tebessüm etti. Onun da hoşuna gitti bu durum. Sonra kollarını sıvadı, sakallarını bıraktı, yalın ayak ve aşk ile Türklüğün zirvesine doğru tırmandı. Bu oldukça zor bir tırmanıştı, hiç kolay değildi. Mütemadiyen çalıştı, mütemadiyen çaba sarf etti. Taş, artık kendisine kâdim gözüyle bakıyor, mütemadiyen bir araya geliyorlardı. Taş ona, 'Büyük Bilgeler'in bilgeliğinden sırlar verdikçe, o da; Anadolu'ya dönerek, 'güneşe bakın, daima güneşe, güneş sizsiniz, biziz; doğudan batıya varlığı ısıtacak olan biziz' demek suretiyle atalete gark olmuş Türkleri silkeliyor, adeta üzerlerinde ki pası söküp atıyordu.

Tamgalısay’dan Saymalıtaş’a, Saymalı'dan Lena’ya, Lena’dan Güdül’e, Hakkari’ye, Gobustan’a (Bakü), Macaristan’a, Kanada’ya ve daha nice bilinmedik yerlere yorulmadan, usanmadan giderek medeniyet tasavvur etmiş bir milletin derin izlerini aramış, manevi kodlarına vakıf olmuştur, yesevi gönüllü Servet Somuncuoğlu. Rahatlıkla diyebiliriz ki her bir araştırması ile nokta atışı yapmış ve zamanın dehlizinde kalmış konuları gün yüzüne çıkarmayı bilmiştir. Başka bir ifadeyle parantezi açılıp ve kapanan bilgileri yeniden ve derinlemesine eşeleyerek hakikate ulaşmış ve kapandı zannedilen parantezi yeniden açarak önemli bir kültür vazifesi görmüştür. Öyle ki Somuncuoğlu'nun kaya resimleri üzerinden hareket ederek, Türklerin yerleşmek maksadıyla Anadolu'ya Malazgirt Savaşından binlerce yıl önce geldiğini haklı olarak iddia etmesi üzerinde titizlikle durduğu çalışmalarının ne denli büyük ve önemli olduğunun açık göstergesidir.

Ve bugün, aklı ile yüreği ile bu büyük mücadeleye katlanan, deyim yerindeyse ömrünü sebil eden asil Türk Servet Somuncuoğlu ağabey rahmet-i rahmana kavuşmuştur. Şu yer kürede iki defa da olsa muhabbetine nail olduğum Servet ağabeyin, henüz genç sayılabilecek yaşta vefatından ötürü üzüntülüyüm. Zira tam bir inançla söylüyorum ki yapacak daha çok vazifeleri vardı. Ve ne hazindir ki kendisi de erken göçen mühîm Türklerin arasına dahil oldu.

"Altay Batırlar uyganır bir gün.. Atalar ruhuna, yer-sulara, göğün, dağın, ağacın ıssılarına karışana gam yoktur, zorluk yoktur. Kalan ağlasın.."

Taştaki Türklere selam söyle ağabey.. Rahmet üzerine yağmur olsun ve yağsın!..

Sözümüz senin sözün ile anlam bulsun kültür servetimiz. "Dünya döndükçe, Türk’ün tarihi, dili ve kültürü Orhun Çağlayanı gibi sonsuza dek akacaktır."