7 Ekim’de başlayan ve tüm bölgemize sıçrama riski olan krizin çözümü için ilk günden itibaren yoğun gayret sarf ettik. Şimdiye kadar devlet ve hükûmet başkanı seviyesinde 18 liderle telefon görüşmesi gerçekleştirdik. Mısır makamlarıyla iş birliği içerisinde 3 uçak dolusu insani yardım malzemesini bölgeye ulaştırdık.
17 yıldır abluka altında yaşayan mazlum Gazze halkına yardım elimizi uzatmaya devam ediyoruz. Ancak sükûneti sağlamaya matuf çabalarımız bölgeye uçak gemilerinin gönderilmesi, Filistin halkına yönelik yardımların kesilmesi ve Gazze halkının toptan cezalandırılması gibi adımlarla sekteye uğradı. İyice etkisizleşen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi sorumluluğunu bir kez daha yerine getiremedi.
İnsan hak ve hürriyetleri konusunda mangalda kül bırakmayan batılı ülkeler, ateşe körükle gitmek dışında hiçbir adım atmadı. Uluslararası medya organları taraflı ve ikiyüzlü yayınlarıyla âdeta insan kıyımını aklama yarışına girdi. “Güvenli bölge” denilen alanlara göç eden masum insanların, sınır kapılarının, camilerin, okulların ve sivil yerleşim yerlerinin bombalanması son 12 günde şahit olduğumuz savaş suçlarından birkaçıdır.
Dün, El Ehli Arab Hastanesi’ne yönelik menfur saldırıyla Gazze’deki katliam bir başka boyuta taşınmıştır. İnsanlığa karşı suç teşkil eden ve Gazze halkına yönelik soykırım derecesine varan bu saldırının faillerini lanetliyorum. Yüreklerimizi dağlayan dünkü katliamdan failler kadar 7 Ekim’den bu yana yaptıkları açıklamalarla ateşe benzin dökenler de sorumludur. İsrail bombardımanlarında şehit olan çoğu çocuk ve kadın 4 bin Gazzeli kardeşimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar niyaz ediyorum.
Türkiye olarak önce insani ateşkesin, sonrasında da kalıcı istikrarın tesisi için çalışmayı sürdüreceğiz.