Sorunlar ve olaylara karşı dayanıklılığı getiren öğeleri örnekler ve interaktif paylaşımlarıyla aktaran Psikiyatrist Osman Seçkin, yılmaz bir ruh durumu için düşünceyi terbiye etmek gerektiğini vurgularken, “Umutsuzluk lükstür” dedi.
Buca Belediyesi ve Buca Kent Konseyi’nin düzenlediği ‘Ruhsal Dayanıklılık’ söyleşisine konuk olan Psikiyatrist Dr. Osman Seçkin, yaşamdaki zorluklar, sıkıntılar ve açmazlar karşısında baş edebilme ve yılmaz bir ruha sahip olmanın yol ve yöntemlerini Bucalılarla paylaştı. Buca Belediyesi Meclis Salonunda düzenlenen söyleşi herkesin hayatının bir döneminde yaşadığı kritik zamanlarla başa çıkma yöntemleri olunca büyük ilgi gördü.
Psikolojik dayanıklılığın uyum sağlama ve başarı olmak üzere iki süreci ihtiva ettiğini ifade eden Osman Seçkin, dayanıklılığı arttırma yöntemlerini; umutlu olmak, güçlü duyguları ve dürtüleri yönetebilmek, olumlu düşünmek, kendini ve dış dünyayı kabul etmek, çözüme odaklanmak, iletişime ve sosyal desteğe açık olmak olarak sıraladı.
Psikiyatrist Dr. Osman Seçkin, kişinin psikolojik dayanıklılık düzeyi ne kadar yüksekse yaşadığı olumsuz durumu atlatmasının o kadar kolay olacağını vurguladı. Ruhsal durumu düzenlemek için öncelikle düşünceyi terbiye etmek gerektiğini ifade eden Seçkin “olaylara farklı bir açıdan bakmalı ve başarılı bir şekilde işin içinden çıkmak için kaderinizi belirleyecek eylemlerde bulunmalıyız.
Umutlu olmak, kişinin hayatındaki olumsuz olaylar veya yaşadığı zorluklar sonucunda ulaşmak istediği amaca ulaşacağına, bununla birlikte yaşadığı zorluğun er ya da geç biteceğine dair taşıdığı inanç ve duygu durumudur. Kişi umudunu koruduğu sürece yaşadığı zorluklara karşı dayanma gücü artar. Umutsuzluk lükstür” dedi.
Sorun ne olursa olsun duygular çok yoğun iken harekete geçilmemesi gerektiğini ifade eden Seçkin, “Duygular çok yoğun iken, beynin muhakeme, analiz ve sorgulama kısmı zayıflar veya devre dışı kalır. Böyle bir durumda sağlıklı kararlar almak veya sağlıklı davranışlar sergilemek oldukça zordur. Yapılması gereken şey, öncelikle duygu yoğunluğunu azaltmaya çalışmaktır.
Hissedilen duyguların kelimelere dökülmesi, ifade edilmesi duygu yoğunluğunu azaltmaya yönelik ilk müdahaleyi oluşturur. Böylece kişi, hissettiği duyguyu bastırmamış, aksine ifade etmiş olur. Yaşanan olumsuz durumlar karşısında kişinin üzüntü, öfke, acı, şok, kaygı gibi duygular yaşaması olağandır. Önemli olan bu duyguların, kişinin kendisine veya çevresine zarar vermeden yaşanması ve yönetilebilmesidir” diye konuştu.