Başbakan İran Cumhurbaşkanı İle Görüştü Başbakan İran Cumhurbaşkanı İle Görüştü
AK Parti Genel Merkezi Yerel Yönetimler Başkanlığı tarafından düzenlenen “Yaşanabilir ve Estetik Şehirler” konulu 4. Yerel Yönetimler Sempozyumu, Rixos Otel'de gerçekleştirildi. Sempozyumun açılışına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İçişleri Bakanı Muammer Güler, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu ve AK Partili belediye başkanları katıldı.
Sempozyumun açılışında konuşan Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin bulunduğu coğrafyanın dili, kültürü, yemekleri, musikileri ve kültür yapısının ortak olduğuna işaret ederek, bu ortak özelliklerin yanında bir önemli noktada daha toplumların birbirine benzediğini, aynı kaynaktan beslendiğini söyledi. Erdoğan, "O da şehirlerimiz. Bütün bu coğrafyanın şehirleri temelde aynı çeşmeden, aynı şadırvandan, aynı suyu içen şehirlerdir. Eğer şehir denildiğinde aklına taş gelen, aklına beton gelen, aklına sadece asfalt gelenler varsa onlar kendilerini ve medeniyet algılarını lütfen tekrar tekrar sorgulasınlar. Onlar bu işi bilmiyorlar. Yunus Emre'nin dediği gibi kendilerini viran etsinler. İmaretin, mimarinin ne olduğunu ancak bu şekilde anlasınlar" diye konuştu.

Bu tarihin ve medeniyetin büyük simalarından Cüneydi Bağdadi'nin öğrencisi Ebubekir Şibli'nin hacca gidip gelmiş birisiyle yaşadıklarını anlatan Erdoğan şöyle konuştu:
"Şibli şöyle bir soru sorar. ‘Mekke'yi gördün mü?7 Hacı, 'evet' der, 'gördüm'. 'Mekke'yi görmekle değişik bir hale büründün mü, etkilendin mi?' diye sorar. Adam 'hayır' der. O zaman Ebubekir Şibli adama 'Öyleyse sen Mekke'yi görmemişsin' diye cevap verir. Bunun üzerinde hepimiz düşünmek zorundayız. Bir şehirden gönül dünyasında bir şeyler alamayan, ruh dünyasında bir değişiklik hissetmeyen, oraya bakar kör olarak girer, bakar kör olarak çıkar. Onlar inanın hiçbir şey görmezler. Gördükleri taştır, gördükleri betondur, asfalttır, kalabalıktır. Ama bir şehre gönül gözüyle bakanlar şehrin ruhunu, tarihini, medeniyetini, kültürünü görürler. Bir şehre gönül gözüyle bakmak sadece taşları görmek değil, o taşların nasıl besmeleyle üst üste konduğunu, dualarla yükseldiğini, o taşların nasıl bir ruh, nasıl bir heyecan, nasıl bir felsefe taşıdığını görmektir. İnsan şehri şekillendirmez, şehir insanı şekillendirir. Şiir gibi bir şehir içinde yaşayanları şair haline getirir. Masal gibi bir şehir içinde yaşayanları masal kahramanı yapabiliyor.

"Bizim neslimiz aldığı değerli mirası ne yazık ki aynı şekilde ileriye taşımamış. Belki biraz aşırı olacak ama adeta ihanet etmiş" diyen Erdoğan, yaşadığı, doğduğu, büyüdüğü İstanbul'da sadece bir ilçenin içinde bir rivayete göre 398, bir rivayete göre 800'e yakın caminin yerle bir edildiğini tarihi belgelerin ortaya koyduğunu anlattı. İstanbul'un genelinde bunun hangi rakama ulaştığını bilemediklerini ifade eden Erdoğan, "Bu, tarihe ihanettir. Bu, sanata ihanettir" dedi.

Şehircilik davalarında bütçe, gelir, nizam, talimatname, kayıt-kuyut gibi endişelerin daima birinci plana geçirildiğini ve hepsi birden yerine getirildiği halde eserin öksüz kaldığını anlatan Erdoğan, "Bana gözü olmayan şoför mü, bedii idraki bulunmayan belediye reisi mi zararlı diye sorsalar ikincisini gösteririm. Demek ki bedii idraki olmayan belediye o kadar zararlıdır. İşte böyle belediye başkanlarının elinde Türkiye'nin o aziz şehirleri, kimlikli, kişilikli, ruh ve estetik sahibi şehirleri harap olup gitti. Bizim metropollerimiz vardı ama o metropoller, beceriksiz, estetik ruhu olmayan ellerde adeta nekropole, yani ölü şehirlere dönüştü" değerlendirmesinde bulundu.

Eskiden yeşilin içine yeşille uyumlu yapılar inşa edilirken şimdi artık saksılarda çiçeklerin yetiştirildiğini ifade eden Erdoğan, eskiden derelerin, nehirlerin kenarlarına evler inşa edilirken derelerin örtüldüğünü, nehirlerin yatağının değiştirildiğini, şehirlerin adeta suyu yuttuğunu söyledi. Erdoğan şöyle konuştu:

"Bazen arkadaşlarımız derenin yatağını şöyle biraz kaydıralım diyor. Er veya geç o dere yatağını bulur. Derenin hakkı vardır, hakkını alır. Hakkını aldığı zaman bedeli ağır olur. Canlar gider, cananlar gider. Ondan sonra feryat etmenin hiçbir anlamı kalmaz. Hassas olalım buralarda. Burada üç beş kazanacağız diye bu yataklarla oynamayalım, bırakalım dere yatağında aksın. Eskiden çocuklar için sokaklar inşa edilirken, şimdi çocuklar unutuldu. Beton zeminler üzerinde çocuklara hayat inşa ediyoruz. Halbuki biz onlara çimen zeminleri hazırlamalıyız. Bırakalım oralarda yuvarlansınlar, toprakla yoğrulsunlar. Biz topraktan geldik, toprağa gideceğiz, onun için bu çok önemli. Birçok yerde yüksek binalar inşa etmeyi maharet zannediyoruz. Ben ise yüksek binalar inşa etmeyi maharet kabul etmiyorum.

Efendim yer yok, olduğu kadarını yapalım. Yüksek binalar inşa etmekle insanoğlunu biz topraktan uzaklaştırıyoruz. Bizim mimarimizde aslında bu yok. Bizim mimarimizde yatay mimari egemendir. Bu yatay mimariyi bizim en güzel şekilde ortaya koymamız lazım. Eğer eski dediğiniz şey eskimemişse onu diri tutacaksın. Yeni olarak ortaya koyduğun şeyin kıymet-i harbiyesi var mı. O Batı’da da var. Ama bize gelen onu arıyor, bunun dışındakiyle ilgilenmiyor. Onda bir gönül zenginliği var. Bunun üzerinde hassasiyetle durmamız lazım."

Editör: TE Bilişim